Geçtiğimiz haftaya onlarca açılışın hizmetin yanı sıra iki güzel ve büyük gelişme damga vurdu.
İlk olarak Gübretaş’ın müjdesi geldi. Bilecik Söğüt’teki maden sahasında 3,5 milyon Onsluk altın varlığı tespit edildi. Bulunan altının piyasa değeri yaklaşık 6 milyar Dolar.
Bu maden sahası, 2007 yılında Gübretaş’ın o zamanki yönetimi tarafından Akın İpek’in Koza Madencilik şirketine kiralanmıştı.
Henüz herhangi bir altın kaynağı ya da rezervi olup olmadığı bilinmeyen bir durumda altın arama ve yüzdelik komisyon ile çıkarma karşılığında verilen bu saha, Akın İpek’in şirketlerine kayyum atanmasının ardından Gübretaş tarafından açılan dava sonucunda geri alındı.
Özellikle 2016 yılında darbe girişiminin ardından hisselerini yabancılara satarak uluslararası tahkim yoluyla kayyum atanan mal varlıklarını geri alabilmenin yollarını arayan Akın İpek’in Bilecik Söğüt’teki maden sahasını da uluslararası tahkim yoluyla elde etmeyi planladığı tahmin ediliyordu.
Ancak Sögüt maden sahası yeniden asıl sahibi olan Gübretaş’a geri döndü.
Bu sürecin ardından da tümüyle milli ve yerli çalışmalar sonucunda 6 Milyar dolar değerindeki altın kaynağına ulaşıldı.
Haftanın ikinci güzel haberi ise Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından açılışı yapılan Eskişehir Eti Maden Tesisleri’ndeki lityum karbonat üretim fabrikası oldu. Tesiste ilk etapta yıllık 10 ton lityum karbonat üretimi planlanıyor.
Bu haber başlı başına kıymet arz ediyor.
Bildiğiniz gibi dünyadaki bor madenlerinin yüzde 75’e yakını Türkiye’de bulunuyor. Eti Maden Tesisleri’nin milli bir bakış açısıyla yönetilmeye başlanmasının ardından bor zenginliğimizden yararlanmanın da kapısı aralanmıştı.
Bor atıklarından lityum üretilmesi ise geçtiğimiz yıllara kadar oldukça maliyetli olduğu için başvurulmayan bir yöntemdi.
Yaklaşık üç yıl süren Ar-Ge çalışmalarının ardından mühendislerimiz bor atıklarından bor karbonat üretilebilecek teknolojiyi geliştirmeyi başardı.
Yeni teknolojinin patentinin alınmasının ardından da kısa bir zamanda tesisler kurularak lityum karbonat üretimine başlandı.
Tesiste ilk etapta yıllık 10 ton lityum karbonat üretimi yapılacak. Bu kapasite ilerleyen yıllarda 600 tona çıkacak.
Lityum, yakın gelecekte petrolün yerini alacak.
Elektrikli otomobil bataryalarında kullanılan lityum şimdiden yeni enerji savaşlarına konu olmaya başladı.
Lityum sadece bataryalarda değil, aynı zamanda nükleer enerji üretiminde de potansiyel barındırıyor.
Doğal izotop yapısı gereği füzyon patlama özelliği olan lityumun bazı bileşenleri aynı zamanda atomik yakıt özelliği taşıyor. Yine nükleer radyasyona karşı koruyucu tabaka olabiliyor.
Hafif ağırlıktaki lityum metali, roket ve askeri amaçlı mühimmat içinde kullanılabiliyor.
Yine stratejik kullanım alanlarından biri de gres yağı.
Yağın kalıcı özelliği, suya ve ısıya karşı direnci artırarak askeri ve endüstriyel kullanım imkânı sağlıyor.
Yani yakın gelecekte lityum savaşlarına daha fazla tanık olacağız.
Bugün dünya lityum pazarında 100-150 bin ton aralığında lityum ticaretinden söz ediliyor.
Yani milli ve yerli imkânlarla üreteceğimiz sadece 600 ton lityumun bile yakın gelecekte ne kadar değerli olacağını buradan da çıkarabiliriz.
Tüm bu güzel gelişmelerin arkasında kaç yıllık bir emek, hangi güzel insanların çabası, azmi, gayreti ve elbette daha da önemlisi vatan, millet sevdası var?
Çünkü bu ülkenin canı, bürokratik oligarşi dediğimiz, ‘yapamayız edemeyiz’, ‘kime nasıl peşkeş çekebiliriz’ zihniyetinden çok yandı.
Türkiye’nin her alanda tam bağımsızlık yolunda ilerlemeye devam ettiği bugünlerde doğalgaz, altın, lityumu kendi imkânlarımızla çıkarabiliyor, değerlendirebiliyor ve üstüne de fabrikalarımızla ürüne dönüştürebiliyor olmamızın ayrı bir ehemmiyeti var.
Öte yandan da Türkiye Cumhuriyeti’nin geride kalan 97 yılının en az 60 – 70 yılını heba eden mandacı zihniyet yüzünden, ayağımızın altındaki cevherleri çıkarabiliyor, değerlendirebiliyor olmamıza bile seviniyoruz ne yazık ki…
Keşke bugün çok daha büyük işlerden, ‘Uzay’dan, ‘Mars’tan ‘Atom bombası’ndan, kişi başı 100-200 Bin TL milli gelirden söz edebiliyor olabilseydik… Gün gelecek inşallah bunları da yazacağız, konuşacağız.
Kim bilir, belki de bilmediğimiz nice milli yürekli cevherler çoktan çalışmaya başlamıştır. Tıpkı bu güzel gelişmelerin arkasında yeni yeni öğrendiğimiz 3-5-10 yıllık ar-ge çalışmaları olduğu gibi mesafeleri koşa koşa aşmaya başlamışlardır!
Milli bir yürekten daha değerli maden mi var?
Yolumuz açık olsun.