Bugüne kadar ellinin üzerinde ülkenin esnafı ile iş yapmak nasip oldu. Paraguay'dan Togo'ya, Güney Kore'den İsveç'e kadar birçok ülkede bulundum. Türkiye ile kıyasladığımda şunu söylemek zorundayım:
Türk esnafı bu gezegenin en zor esnafıdır.
Verdiği sözde duran azdır. Aldığınız ürünü taahhüt ettiği tarihte gönderen azdır. Çoğu, sattığı malın kusurunu gizlemekle kalmaz, malın kusurunu size nimetmiş gibi gösterir. Üstelik vergi kaçırmakta uzmandır. "Fatura kesecek miyiz?" gibi ahlaksız bir soru ile sizi de kaçakçılığına ortak etmeye çalışır. "Adam gibi öde şunun vergisini" dediğinizde size enayi gözüyle bakar. Yanında çalıştırdığı adamı sigortalamaz, deliler gibi kâr edip zenginliğinin üzerine zenginlik katsa da yanında çalıştırdığı garibana verdiği asgari ücreti ihsanmış gibi görür. Veresiye mal verdiyseniz paranızı alana kadar canınız çıkar.
“Hepsi böyle mi?” diyeceksiniz...
Hepsi değil ama bana rastlayanların çoğu böyle.
Sağcı, solcu, dinli, dinsiz fark etmeksizin esnafımızda ciddi ahlaki sorunlar var.
Sabah namazını birlikte kıldığımız adamın öğlen namazından önce beni dolandırmaya kalkması, "Ya hu en azından namazında niyazında adama güvenebilirim" kriterini de ortadan kaldırmış oldu.
Geçtiğimiz günlerde çarşıyı pazarı gezip Almanya fiyatlarıyla kıyasladığımda dehşete kapıldım.
Market fiyatları zaten uçmuş gitmiş, ama beni asıl şaşırtan mesele bir tekstil devi olan Türkiye'de tekstil fiyatlarının dahi el yakması, Türkiye'de üretilen gömlek Stuttgart’ta 20 euro yani 300 TL, İstanbul'da ise utanmadan sıkılmadan 499 TL'ye satılıyor.
Elektronik malzemelerse Avrupa'ya kıyasla neredeyse iki katı.
Halkın alım gücü ile orantıladığınızda tablo daha da vahimleşiyor.
Devletimiz döviz dalgalanmalarını fırsata çeviren ahlaksızlara bu milleti ezdirmemeli.
Çok sıkı denetimlerle, nokta nokta tedarik fiyatı ve satış fiyatı arasındaki makasın etik kurallara uyup uymadığı kontrol edilmeli. Aksi takdirde bu gidişat sadece halkı değil, önümüzdeki seçimlerde hükümeti de mağdur eder.