Özellikle İslami hassasiyet sahibi insanların severek takip ettiği ve baş tacı ettiği bazı ünlülerimiz var. Ekran yüzleri, ekrandaki sözleri gerçekten çok güzel; dinlerken, izlerken kendinize oldukça yakın buluyorsunuz!.. Sohbetlerinden zevk alıyorsunuz, anlattıklarından etkileniyorsunuz!..
Eğer ki günlük hayatta da karşılaşıp yakından tanıma fırsatınız olmamışsa hep ekrandaki, toplu programlardaki hâlleriyle, size gösterdikleri yüzleriyle tanıyorsunuz bu kişileri.
Doğal olarak da anlattıkları gibi yaşadıklarını, göründükleri gibi olduklarını düşünüyorsunuz.
Her sözlerinde tevazu, oturup kalkmalarında zarafet, davranışlarında nezaket, jest ve mimiklerinde samimiyet var ki sizi kendilerine çekip bağlıyorlar âdeta…
Muhabbet besliyorsunuz, sözlerini ve yüzlerini senet kabul ediyorsunuz.
Sosyal medyada takipçisi oluyorsunuz, kitaplarını alıyorsunuz, hiçbir programını kaçırmıyorsunuz; bir konferansına katılmak için uzun yollar çekip zahmetlere katlanıyorsunuz.
Çünkü o kişiyi davanızın neferi, Müslümanların sesi ve nefesi olarak görüyorsunuz.
Ta ki bir gün daha yakından, özel bir ortamda, ekran dışında tanıyana kadar…
Bir gün geliyor herhangi bir vesileyle ekrandan görüp hayran olduğunuz kişiyle daha yakından irtibat kurup iletişime geçmeniz gerekiyor. Tabii, ekranda olduğu gibi sıcak bir karşılama, samimi bir sohbet, mütevazı bir hâl göreceğiniz hüsniyetiyle olabildiğince nazik, naif ve samimi bir tavır takınarak yanına yaklaşıyorsunuz, bir şey söylüyorsunuz.
Bir anda soğuk bir beton duvara toslamış gibi oluyorsunuz. Sizi velinimeti, ekranda olma vesilesi gören biriyle değil de sanki sırtındaki kambur, kurtulması gereken yük gören biriyle karşılaşıyorsunuz.
İster istemez hayal kırıklığı yaşıyorsunuz, “Bu muydu yıllardır gözümde büyüttüğüm adam?” diye kendinize kızmaya başlıyorsunuz.
Ekranda tevazu satıp arka planda kibri paçalarından akan bu tipleri; satacakları malın parlağını, güzelini tezgâhın ön tarafına dizen, alacağınız zaman da arkadan kötüsünü, çürüğünü dolduran pazar esnafları var ya işte onlara benzetiyorum.
Aldatıldığınızı, enayi yerine konulduğunuzu eve varıp da aldığınız malları yakından görünce anlıyorsunuz. Bunları da yakından görünce anlıyorsunuz ne kadar çürük olduklarını, ekrandaki yüzleriyle gerçek yüzlerinin farklı olduğunu; göründükleri gibi olmadıklarını, oldukları gibi görünmediklerini…
Bir gün bir talebiniz oluyor, tersleniyorsunuz.
Basit bir hâl hatır sorma faslına giriyorsunuz size had bildirme küstahlığında bulunuyorlar.
Bir programdan sonra bir fotoğraf çektirip birkaç kelam etmek istiyorsunuz sizden cüzzamlıdan kaçar gibi kaçıyorlar.
Bir yere, bir hayır işine ya da bir öğrenci programına davet ediyorsunuz, sizden öyle talepleri oluyor ki küçük dilinizi yutuyorsunuz.
Size bir tavsiyem olsun:Olduğu gibi görünmeyen, göründüğü gibi olmayan insanlardan uzak durun; böyle insanların egolarını tatmin etmeyin!..
Unutmayın ki ekrandakiler sizin sayenizde popüler oluyorlar, şan şöhrete kavuşuyorlar.
Sözü bir dostumuzun cümlesiyle bağlayalım:
Eğer ki uzaktan tanıdığınız ünlüleri yakından tanıma fırsatınız olsaydı yüzde doksanından nefret ederdiniz!..