Bugün size iki tane gerçek hayattan alıntılanmış, farkına varmadan yaptığımız ve küçük yaştan itibaren çocuklara aşıladığımız son zamanların popüler kavramlarından bahsedeceğim; ötekileştirme ve birliktelik.

* *

Öğretmenler toplantısından sonra meraklı gözlerle babasının gelmesini bekliyordu Ahmet, henüz 12 yaşında. Kapı çaldı. Heyecanla kapıya gitti, açtı kapıyı, hoş geldin, dedi. Cevap yoktu babadan. İçeri girdi babası ve montunu çıkarıp oturma odasına gitti. Ahmet, bekliyordu. Gitti, nasılsın, dedi babasına. Korkmaya başlamıştı. Babadan ses yok. Karşısına oturdu Ahmet. Babası öfkeli ses tonuyla: “Yasin diye bir çocukla arkadaşlık yapıyormuşsun, doğru mu?” dedi. Ahmet, tabî şekilde, evet, dedi. Babası kızmaya devam etti: “Bu çocuk, okulda her türlü haylazlığı yapıyor. Sürekli kavga ediyor. Öğretmenlere karşı saygısızlık yapıyor. Dersler desen alakası yok… Sakın bir daha bu çocukla arkadaşlık yaptığını duymayayım! Uzak duracaksın o çocuktan!” Ahmet, şok olmuştu. Hiç böyle bir tepki beklemiyordu. Babası bir anda en yakın arkadaşıyla tüm bağlantısını kesmesini istiyordu.

* *

Ayşe, çok yaramaz bir çocuktu. Annesi sürekli ona sorumsuz olduğunu söylüyordu: “Tıpkı baban gibisin!”

Hafta içi öğlen, okul bittikten sonra, annesi Ayşe’yi de alıp anneannesine götürdü. Ayşe, yaramazlıklarına devam etti ve ortalığı dağıttı. Anneannesi aynen şu tepkiyi verdi: “Aynı babasının sülalesinden. Bunların genlerinde bir sorun var!”

Hafta sonu babası, annesi ve Ayşe, hastalanan babaannesine ziyarete gittiler. Babaannesinin elini öptükten sonra Ayşe, kuzenleriyle birlikte oyun oynamaya başladı. Biraz sonra kendinden bir yaş küçük kuzenine şiddet gösteren Ayşe’ye dedesinin yorumu şu oldu: “ Oğlum, bilmem şu memleketin bu ‘gillerinden’ kız alırsan çocuk da böyle olur işte!”

* *

Ahmet’in babası oğluna çok değer veriyordu. Onun zarar görmesini istemiyor, kendince ona zarar veren ne varsa korumak istiyordu. Lakin birlikte yaşayabilmeyi unutmuştu. İnsanlar, en ufak bir sorunla karşılaştığında ilişkilerini kesiyor, tamamen hayatlarından çıkarmayı düşünüyorlar. Ahmet’i Yasin’den uzaklaştıran düşünce yapısı, cemaatleri birbirinden, mezhepleri birbirinden, siyasi ideolojileri birbirinden, ırkları birbirinden uzaklaştırıyordu. “Lakin birlikte olabilmeyi, birlikte yaşayabilmeyi unutuyorlardı!..”

Ayşe’nin ailesi çok iyiydi. Kuşaklar arası ilişkiler canlı tutuluyordu. Fakat unuttukları şey,“İnsanları etiketlememeleri ve ötekileştirmemeleriydi…”Ayşe’yi, başta annesi, sonra anneannesi en son da dedesi “ötekileştirmişti.” Ve Ayşe, ömrünün sonuna kadar kendini bir yere ait hissedememişti.

Toplumun en küçük yapı taşı ailedir. Küçük yapı taşını sağlam kurulması, toplum binasını sağlam inşaa edilmiş olmasıdır. Daha kendi ailemizin içindeki ötekileştirmeleri düzeltmeden daha kendimiz birlikte yaşamayı öğrenmeden – öğretmeden maalesef ki topluma öğretemeyiz.

Lütfen ama lütfen başta kendimiz olmak üzere sırasıyla ailemiz, akrabamız ve yakın çevremizi toplumun sorun yaşadığı hassas noktalarını sorgulamaya davet edelim, gayret edelim.

Selam ve dua ile.