Köşe yazılarımı takip edenler Suriye’deki Nusayrilerle Türkiye’deki Alevilerin birbiriyle hiçbir bağlantısının olmadığını hatırlayacaktır. ‘Nusayriler Alevi değildir, Aleviler Nusayri değildir’ başlıklı yazımı kaçıranlara, mutlaka okumalarını tavsiye ederim. Aksi takdirde Suriye’de son yaşananları anlamak zor.

Bu yazımda Suriye’nin Lazkiye ve Tartus bölgesinde ne olduğunu anlatmayacağım. Onun yerine Türkiye’de ‘Aleviler katlediliyor’ diye haberleştirilen nahoş görüntülerin ve ihlallerin neden ve hangi bağlamda yaşandığını anlatacağım. Eğer bu anlaşılmazsa yeniden benzer nahoş görüntüler ortaya çıkabilir.

En sonda diyeceğimi en başta söyleyeyim; eğer Ahmed Şara’nın liderliği olmasaydı Suriye halkındaki intikam alma duygusu Nusayri azınlığına yönelik kapsamlı katliama yol açardı. Nitekim Suriyeliler, büyük çoğunluğu 14 yıldır yaşadıkları tüm zulümden Nusayrileri sorumlu tutuyor ve intikam almak istiyor.

Şara’nın bugüne kadar sergilediği kapsayıcı liderlik anlayışı, rejimin geçmişte işlediği suçların faturasının Nusayri toplumuna topluca kesilmesini engelledi. Devrimci mantaliteyi bırakıp devlet adamı gibi hareket etmeliyiz demesi ve genel af ilan etmesi belki de Suriye’deki toplumsal barış için en önemli adımdı.

Ancak Nusayri topluluğunun büyük bir kesiminin geçmişle yüzleşme noktasında hiçbir belirgin adım atmaması, bu kırılgan dengeyi tehdit eden başlıca faktörlerden biri hâline geldi. ‘Nusayriler ne düşünüyor?’ başlıklı köşe yazımda bunu anlatmış ve maalesef bugünleri öngörmüştüm.

Mahir Esed’in dönüşüne dair yalan haberlerin yayılması, Lazkiye ve Tartus’ta büyük sevinç gösterilerine yol açmıştı. Bu durum, geriye kalan Suriyeliler açısından Nusayrilere karşı öfkeyi canlandırmıştı.

Diğer yandan rejimin çöküşüyle birlikte binlerce Nusayri genç işsiz kaldı, ordudaki pozisyonlarını kaybetti ve ekonomik olarak büyük bir belirsizlik içinde kaldı. Bu durum, rejim kalıntılarının gençleri silah altına alarak bir ayaklanma hareketine teşvik etmesini kolaylaştırdı.

Sivilleri yakarak öldüren ve yanmış cesetlerin önünde poz veren Mikdat Fatiha liderliğinde kapsamlı bir ayaklanma başladı. 8 Aralık’tan rejim kalıntılarının ayaklanmasına kadar 120 civarında Suriye ordusu mensubu rejim kalıntılarının pusularında hayatlarını kaybetmişti. İran destekli ayaklanmayla beraber toplam sayı 200’ün üzerine çıktı.

Bu ayaklanma Suriye ordusunun bölgeye akın etmesiyle başarılı bir şekilde bastırıldı. Ancak bastırılırken ciddi insan hakları ihlalleri yaşandı. İhlallerin olmasının bir sebebi yukarıda bahsettiğim sosyal gerilimken diğer bir sebebi de rejim kalıntılarının sivil Nusayrilerle iç içe geçmiş olmasıydı.

Suriye hükûmeti, bu ihlallere yönelik kapsamlı soruşturma başlatıp en az üç birliği tamamen gözaltına almış ve emir-komuta dışında hareket edenlerin hesap vereceğini belirtmiştir. An itibarıyla sahada durum kontrol altına alınmış ve ihlaller durmuştur.

Geleceğe dair Suriye’de sürdürülebilir bir iç barışın önündeki en büyük engel toplumsal uzlaşıdır. Nusayri toplumunun geçmişle yüzleşmemesi, eski muhalif gruplar arasında intikam duygularının yeşermesine neden olurken bu kısır döngü ülkedeki mezhepsel gerilimleri daha da derinleştiriyor.

Eğer Suriye’de kalıcı bir istikrar sağlanmak isteniyorsa geçmişin travmalarıyla yüzleşen, adalet ve hesap verebilirliği merkeze alan bir geçiş sürecine ihtiyaç var. Aksi takdirde, bugünlerdeki şiddet olayları sadece yeni krizlerin habercisi olmaktan öteye geçemeyecektir.