Fer’i (tâli) ilimler-erişilen mânalar arasında İslâm’ın ahlâkî esasları yani âhiret hayatının düzeni ile ilgili olan tasavvuf ilmidir. Ancak bunun detaylarına girmeden evvel İslâm esasları hakkında genel bir çerçeve çizmemiz gerekir.
Asr Suresi’nin üstünden Kur’an-ı Kerîm’de bahsedilen bütün esasların yani İslâm’ın bütün hükümlerinin genel çerçevesinin itikadî, amelî ve ahlâkî esaslar şeklinde üç başlıkta tasnif edilebilmesi mümkündür. İslâm dininin itikadî, amelî ve ahlâkî esasları birbirleri ile sıralı bir düzen halinde iç içe geçmiş görünümdedir.
Buna göre iman; dinin itikadî, amelî, ahlâkî bütün hükümlerini kalben inanarak kabul etmek ve bu inancını dili ile (Kelime-i şehâdet getirmek) ifade etmektir. Haliyle İslâm; dinin imanî, amelî, ahlâkî bütün hükümlerini kalben inanarak kabul ederek, bu inancını dili getirip (Kelime-i şehâdet getirmek), hükümlerin gereğini (namaz kılmak, zekât vermek, haccetmek, Ramazan orucu tutmak) yapmaktır.
Son olarak ihsan, dinin imanî, amelî ve ahlâkî bütün hükümlerini kalben inanarak kabul ederek, inancını dile getirip (Kelime-i şehâdet) bu hükümlerin gereğini (namaz kılmak, zekât vermek, haccetmek ve Ramazan orucu tutma) İlâhî huzurda olduğu bilincini taşıyarak yerine getirmektir.
Böylelikle tasavvuf ilmi, İslâm’ın ihsan boyutunu oluşturan ve Îlahî huzurda olma bilincini ifade eden her türlü başlığı içine almaktadır. Bu gerçeklik doğrultusunda Hüccetü’l-İslâm İmam Gazzâlî tasavvuf (âhiret bilgisi) ilmini muamele ve mükâşefe ilmi olarak iki kategoriye ayırmaktadır.
Bunlardan muamele ilminin maksadı kendisi ile amel edilmesidir. Bu kapsamda zâhir (organların faaliyetleri) ve bâtın (kalplerin ahvali ve ruhun ahlâkı) kısmına ayrılır. Öyle ki zâhir (organların faaliyetleri) işler bir ibadet olabileceği gibi sıradan bir iş (âdet) de olabilir. Kalplere gelen doğuş ise iyi (kurtarıcı iyilikler) ya da kötü (yıkıcı kötülükler) özellikte bulunabilir. Buna göre muamele ilminin konusu ibadetlerden, âdetlerden, kurtarıcı iyiliklerden ve yıkıcı kötülüklerden oluşmaktadır.
*
Hüccetü’l-İslâm İmam Gazzâlî, El-Keşf ve’t-tebyîn eserinde sadece zâhirî ameller ile (organların faaliyetleri) meşgul olarak bâtınî (kalplerin ahvali ve ruhun ahlâkı) amelleri ihmal eden kimseleri merhemi kullanan ancak ilacını kullanmayan hastalara benzetmektedir. Zira doktor ona yarasını kapatması için merhem ve içmesi için bir ilaç vermiştir. Ancak o kimseler sadece merhemi kullanarak zâhirî yaralarını kapatmaya çalışırken, ilacı kullanmaz ve hastalığın içerideki kaynağını gidermez. Haliyle hastalık devam eder. Böylece bâtınî (kalplerin ahvali ve ruhun ahlâkı) ameller yerine getirilmediği sürece bunun etkisi zahirî amellerde görülmeye devam edecektir.
Şu halde işin başı muamele ilmidir. Muamele ilminin amacı (zâhirî ve bâtınî) ameldir. Amelin hedefi Allah Teâlâ’nın tecellisi oraya açık ve seçik olarak yansısın diye kalbi temizleyip parlatmaktır. Kalp temizleyip parladıktan sonra marifet bilgisiyle bezenir ki bu bilgi mükâşefe ilmidir. Mükâşefe ilmi arındırılan ve temizlenen bir kalpte nurun zuhur etmesi yani ilâhiyyât ilmi ile alakalı hususlarda perdenin açılıp hak olanın gözle görülürcesine berrak bir şekilde ortaya çıkmasıdır. Başka bir deyişle bu ilim sayesinde evvelden sadece ismi bilinen yani açık seçik olmayan ve hakkında kapalı anlamlar tasavvur edilen konular açıklığa kavuşur.