Birkaç haftadır Kovid-19’un bize olumlu etkilerinden bahsediyordum ya yanılmışım. Evet, evet kabul ediyorum, yanıldım. Yanlış teşhis etmişim. Tam okuyamamışım süreci. Hüsrana uğradım. Olumlu etki falan yaptığı yokmuş. Sadece gözümüzü boyamış. Kendi sözümün darağacında sallanıyorum şu an.

– Cuma gecesi sokağa çıkma yasağının ilan edilmesiyle birlikte yapılan o tüm güzel şeyler bir anda yok oldu. Hâlbuki bir çuval incirimiz vardı. Ve cuma gecesi o çuvalı tekmeledik biz.  Şu an çuval ne halde bilmiyorum.

– Kovid-19’u yorumlarken İnsanoğlunun davranışlarına yön veren üç ilkeden yola çıkmalıymışım: Haz, yarar ve iyi. İnsan en az bu üç amacı gözeterek bir şeyleri yapıyormuş. Yani bir şeyi ya vereceği hazzı elde etmek amacıyla yapar, ya yarar elde etmek amacıyla, ya da o şeyi özü gereği iyi olduğu için.

– Cuma gecesinden sonra gördüm ki yaptığımız güzellikler haz kaynaklı imiş. Yani tez gelip tez giden insan davranışlarındanmış. Süreklilikten yoksun..

– Ekmek kuyruğunda beklerken ve kavga ederken ya da çerez kuyruğunda beklerken ya da sokağa çıkma yasağını duyup markete koşarak kola almaya giderken hiç düşünmedin mi; dünyaya yardım yağdıran devletim beni ekmeksiz, çerezsiz, kolasız bırakmaz diye? Nasıl ki maskesiz ve kolonyasız bırakmadığı gibi..

– Mademki böyle bir musibet bize isabet etti bunun bir nedeni olmalıydı değil mi? Çok iyi bildiğimiz bu nedenleri neden hazlarımıza, hislerimize kurban ediyoruz?

– Bunu alelade bir virüs salgını olarak görmemeli bu bir mesaj. Allah tarafından kullarına verilen bir mesaj. Ama kulları olarak o mesajı hala alamadık!

Allah’ım “Kün” de. “Kün” de ve hasarlı, yaralı zihinlerimize ecza yapıştır!