Müslüman olsun olmasın, bütün mazlum milletlerin gözü Türkiye’de…
Özellikle İstanbul’da…
İslam dünyası için hilafet bakiyesi olması önemli. Ama diğer mazlumların yüzünü Türkiye’ye çevirmesinin en önemli sebebi; bu toprakların sonsuz bir merhamet üretiyor olması…
İstanbul’un sesi Bosna’dan Kaşgar’a, Arakan’dan Kudüs’e, Halep’ten San’a’ya kadar…
Her yerde duyuluyor…
Pek farkında değiliz ama dünya yeniden taksim ediliyor. Yeniden kuruluyor. Bu kıyamet provalı, sancılı sürecin temel sebebi bu. Dönüşümü doğru okuyanlar, masanın etrafında olanlar bir kere daha kazanacak. Ama daha öncekiler gibi değil… Yani “Zaten zor toparlanıyoruz, Ege’deki adalardan bize ne” demeyerek…
Milletin birliği ve dirliği güçlendikçe, demokrasinin çıtası daha da yükselecek. Bu yoğun emek verilmiş özgüven, kutlu merhametimizi dünyanın en ücra köşelerine kadar götürme imkânı sunacak.
Bütün engellemelere, hilelere ve tuzaklara rağmen bu böyle olacak!
Sezai Karakoç üstadın, “Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine” şiirinin ete-kemiğe büründüğü demlerdeyiz.
Bu şiirin girişi şöyledir: “Gelin gülle başlayalım atalara uyarak/ Baharı koklayarak girelim kelimeler ülkesine…”
Ve bir çağlayan gibi geçtiği bütün ses tellerine, bütün damarlara ve bütün kalplere ümit cilası sürer. Bu ‘ümit’ aktiftir. Bir rota belirler, itiraz eder, başkaldırır ve en sonunda, “göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar”a işaret eder.
Altın vuruş: “Senden ümit kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır.”
Bu merhamet adlı çınar ulu bir medeniyetin mirası…
Güncel siyasetin boğduğu gündelik hayatımızda bu meselelere biraz daha kafa yormalıyız.
Neler olup bittiğini başkalarının bize hatırlatmasına fırsat vermeden ‘yerli’ kaynaklardan okumalıyız. Çok şükür toplum doğru okumalar yapabilecek vicdan ve merhamet mühendisleri ile dolu…
Elazığ Bölge Sağlık Müfettişlerinden Dr. Feridun Ayoğlu’nun hatıralarında geçer…
Yıl 1922…
“Mr. Gregori’nin Mr. Yavul aleyhine konuşması ve yazması sağlandı. Kendileri için tertiplediğimiz bir yemekte; Harput’ta kırk yıl kalıp, Amerika’ya dönen bir Amerikan kadınının ‘Türkler de İnsana Benzermiş” adıyla yayınladığı kitaptan söz ettim. Ayrıca Yunanlıların İzmir’de ve işgal ettikleri diğer yerlerde yaptıklarını, Ermenilerin Çarlık ordularıyla birleşerek milletimizi nasıl kıyasıya kestiklerini anlattım ve konuşmamı şöyle bitirdim: ‘Siz bize akıl verin. Bu vatandaşlarımıza ne yapalım ki memnun edebilelim? Zalim olmaktan, Amerikalıların gözünde katil olmaktan kendimizi kurtaralım!’ Gazeteci Mr. Gregori, Mr. Yavul’u eleştirdi. Misafirlerimiz olan gayrimüslimlere dönerek: ‘Eğer siz Amerika’da yaşayan bir Amerikan vatandaşı olsaydınız, Türkiye’de yaptıklarınızın yüzde 5’ini Amerika’da yapsaydınız, Amerika’da bir tek insanınız kalmazdı. Türk Milletine tavsiye ederim. Bu kadar merhametli olmasınlar. Türk hekimleri, elinize bir makas alınız ve milletinizin vücudundaki bu zararlı merhamet damarını kesip atınız…” (Ayoğlu’nun Anıları, Sayfa 219)
Üstad Karakoç’un manifestosu ile bağlayalım:
“Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır/ Ne yapsalar boş göklerden gelen bir kader vardır/ Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır (…) Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır…”
O yüzden aziz dostlar…
Merhamet fidanı gümrah bir çınara dönmüştür. Bütün dalları ve yaprakları yeniden cihanın afakını sarmaya başlamıştır.
Yeter ki “ümitvar olunuz…”