Aynı gün üst üste üç e-posta aldım.
Hem Cumhurbaşkanı hem de Başbakan “FETÖ mağduru yok” diyor ama sendika üyeliğinden veya bankaya para yatırdığı için açığa alınanların arasından feryatlar yükseliyor.
Birisi, 17 Ağustos sabahı, sendika üyesi oldukları için eşi ve bebeğiyle birlikte gözaltına alınan bayan öğretmenden.
Emniyette bebeğini emzirmeye çalışırken yaşadığı sıkıntıları anlatıyor.
Diğeri, önce açığa alınıp sonra da memuriyetten ihraç edilen Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu Ege Linyit İşletmesi Müessese Müdürlüğü’nde memur.
Darbe girişiminden 5 ay önce sendikadan istifa etmesine rağmen ihraç edildiğini yazıyor ve ekliyor:
“Amirlerim dışında kimseden emir almadım. Hep devletimizin çıkarlarını gözeterek çalıştım. Tuşlarına fazla basıp kırarım diye devletin ne klavyesini ne de mouse’unu kullandım. Olur da unutarak özel bir işim için kullanırım diye devletin işi için bile devletin verdiği kalemi kullanmadım. Biz milletini ülkesini seven insanlarız. Soru çalarak, hak yiyerek memur olmadım. KPSS ile hakkımla, emeğimle memur oldum.”
Diğeri ise, eşi Tokat’ta Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni olarak görev yapmaktayken 2 Ağustos’ta açığa alınmış, 1 Eylül’de ihraç edilmiş.
İhraç sebebini bilmiyoruz diyor. Tahminine göre bir yıl öncesinden istifa ettiği Aktif Eğitim Sen üyeliği.
“Devletin izni ile açılıp yine devlet denetiminde olan, okullara resmi yazı ile bildirilen bir sendikaya üye olmak suç sayıldı. Eşim sadece bu sendikanın bünyesinde açmış olduğu bazı mesleki kurslardan (Eğitim Koçluğu, Akıl Oyunları vb.) faydalanmak için üye olmuştu. Niyet okumalarla, FETÖ’cü ya da vatan haini ilan edilmek ne acı bir durum.
Ben, eşim ve iki çocuğum perişan olduk. Eşim Hiçbir kurumda iş bulamıyor. İnsanlar açlığa ve ölüme terk ediliyor. Tek isteğimiz adaletin ve hukukun tecelli etmesidir. Bu konuda biz mağdur ve mazlumların sesi olun sesimizi duyurun lütfen” diyor.
Hatırlarsanız eski İçişleri Bakanı Efkan Ala, “7 bin istihbarat çalışanın 6 bin 500’ü bu FETÖ örgütüne bağlıydı. 81 ilin 74’ünün emniyet müdürü de FETÖ’cüydü” demişti.
Bu vasat içerisinde kılı kırk yaracak bir araştırma ve incelemenin yapılamayacağı aşikâr.
Dahası gerçekten içeride olması gerekenler dışarıda, gerçekten dışarıda olması gerekenler de dışarıda olabilir.
Bu mağdur edebiyatının tamamı gerçek midir tam emin olamasam da elbette yaşın yanında yanan kurular vardır.
Mağdurlar, gerçekten haksızlığa uğramış olanlar ne yapsınlar?
Bu ‘at izi, it izi’ ortamının geçmesini beklesinler. Beklerlerken İllerde kurulmuş olan kriz masalarına dilekçe ile müracaat ederek devlete güvenmeye devam etsinler.
Düşmanına dahi adaletle davranmayı emreden bir dinin mensubuyuz.
İslam, ne kadar zalim olurlarsa olsunlar, savaşta veya barışta hiç kimseye hem fiziki hem de psikolojik işkence yapmayı uygun görmez.
Bu devran bu şekilde devam etmeyecek.
Sisler dağılacak ve kim ne kadar suç işlemişse cezasını, kim ne kadar mağdur olmuşsa telafisini görecek.
Şimdilik zor gibi görünse de buna inanmak lazım.
Son olarak şunu söylemek istiyorum; devlet de dahil olmak üzere, hiç kimse FETÖ’cülerden daha zalim olamaz.
Bunu 15 Temmuz’da gördük, yaşadık.
Allah kimseyi onların eline düşürmesin…