“Ey iman eden (inanıp güvenen)ler! Allah’a, Elçisine, o Elçi’ye indirdiği Kitab’a ve daha önce indirdiği Kitaplara inanıp güvenin. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, elçilerini ve ahiret gününü görmezlik eder de kâfir olursa işte o, gerçekten büsbütün sapıtmış demektir.” (Nisa 4:136).
“Siz ey iman edenler! Eğer Allah’a karşı takva (sorumluluk bilinci) ile hareket ederseniz, size hakkı bâtıldan ayıracak bir ayrım gücü verir; dahası kötülüklerinizin üzerini örter ve sizi bağışlar; çünkü Allah’tır sınırsız lütuf, sonsuz kerem sahibi olan!” (Enfâl 8:29).
Sahih iman ve sâlih amel sahibi olabilmek
İnanmak, din adına tebliğ ettiği konularda Allah’ın elçisini doğrulamak anlamında kullanılan “iman” kavramı sözlükte; “güven duygusu içinde tasdik etmek, inanmak” demektir. “Güven içinde bulunmak, korkusuz olmak” anlamındaki emn (emân) kökünden türeyen îmân, terim olarak; “Allah’tan alıp din adına tebliğ ettiği kesinlik kazanan hususlarda peygamberleri tasdik etmek ve onlara inanmak” diye tanımlanır. Bu inanca sahip bulunan kimseye mü’min, inancının gereğini tam bir teslimiyetle yerine getiren kişiye de müslim denir.
İman kavramının 800’den fazla yerde geçtiği Kur’ân-ı Kerîm’de Allah’a, elçilerine ve âhiret gününe inananların ve sâlih amel işleyenlerin kurtuluşa ereceği (Bakara 2:2-5); insanların ise bu konularda irade hürriyetine sahip kılındıkları (Kehf 18:29) anlatılır. İman kalbe atfedilen bir eylem olmakla birlikte (Hucurât 49:14; Mücâdile 58:22) cennet ehlini iman ve sâlih amel sahiplerinin teşkil edeceği belirtilerek (Bakara 2:82) imanla ilâhî emirlere uymak arasında sıkı bir ilişki bulunduğuna dikkat çekilir. Yine Kur’an’da müminlerin Allah’tan başka bir tanrıya tapmamak, O’nun haram kıldığı cana kıymamak ve zina etmemek gibi yasaklara uydukları (Furkân 25:68), oruç tutmak, namaz kılmak, iyiliği emretmek ve kötülüğü engellemek gibi buyrukları yerine getirdikleri (Tevbe 9:112) belirtilir; böylece iradeye dayalı imanın ilâhî rızâya uygun amellerle tamamlanmasının gerekliliğine işaret edilir. Gerçek müminler Allah anıldığı zaman yürekleri titreyen, âyetleri okunduğunda imanları artan ve yalnız rablerine güvenen, namazlarını kılan ve servetlerinden Allah yolunda harcayan kimseler olarak nitelendirilir. (Enfâl 8:2-4). (1).
Müminlerin Kur’an’da geçen sıfatlarını kazanabilmek
Her mümin Kur’an’da geçen şu sıfatlara bizatihi sahip olma ve mümin olma şerefini hassasiyetle temsil etme ödevindedir:
Mümin billâhi we melâiketihi we kütübihi we rusulihi wel-yewmil-âhir; Allah’a, meleklerine, kitaplarına, elçilerine, ahiret gününe inanan (bu inandıklarının doğru ve gerçek olduğundan bütün varlığıyla emin olan).Müslim ilallâhi we Rasûlih; Allah’a ve Rasûlü’ne (bilgi, bilinç ve kesintisiz bir sadakatle) teslimiyet gösteren.Mutî’ ilallâhi we Rasûlihi we uli’l-emr; Allah’a, Rasûlü’ne ve (adil, ehil ve çoğunluğun desteğini alarak iktidara gelmiş Müslüman) yöneticilere itaatkâr olan.Mutteqî; (Allah’ın Kitabı’nda belirttiği ve Rasûlü’nün güzel örnekliğiyle öğrettiği esaslara, emir ve yasaklara, müjde ve uyarılara gerektiği gibi riayet eden; Allah’ın irade ve rızasına aykırı davranışlardan ve bunun manevi-uhrevi azabından korunmada) hassasiyet ve mesuliyet sahibi olan.Münîb ilâllah; Tüm benliği ve varlığıyla Allah’a yönelen.Muhsin; Kulluk görevini Allah’ı görürcesine, sağlam, devamlı ve en güzel şekilde yapan.Muhlis: İhlâslı, içi-dışı, özü-sözü bir, tertemiz ve berrak, yalnız Allah’ın rızasına odaklanan.Muslih: Gerek kendisiyle gerekse toplumla ilgili noksanlık, yanlışlık ve bozuklukları Allah’ın vahyi ve Rasûlü’nün örnekliği doğrultusunda düzelten, tashih ve ıslah eden.Mütewekkil; Küçük-büyük her işinde, her amel ve emelinde sonuca ulaşmak için maddi-manevi imkân ve kabiliyetlerini sonuna kadar kullanıp sonucunun gerçekleşmesini her şeyi tüm ayrıntısıyla bilen, gören, duyan ve haberdar olan Allah’ın takdirine bırakan; dünyevi-uhrevi, meşru, makbul, makul ve ma’ruf tüm amaçlarında tam bir teslimiyetle yalnız Allah’a güvenen.
Muqîmu’s-salâh; Namazlarını huşu içerisinde dikkatli ve devamlı ikame eden, hayatını namazla dizayn eden, anlamlı ve değerli kılan.Mu’tu’z-zekât; Gönül hoşnutluğuyla, maddi-manevi bir teşekkür ve beklentiye girmeden malının zekâtını veren, böylelikle malını arıtan, bereketlendiren.Mutimmu’l-hacci we’l-’umre; Hac ve umresini imkân doğduğunda tamamlayan ve bunun sağladığı iman ve İslam kardeşliği şuurunu devam ettiren, bunun sözcülüğünü yapan.Amilu’s-sâlihât; Hep salih; yani maddi-manevi, dünyevi-uhrevi, uygun, yararlı, anlamlı ve Allah rızasına ulaştıran işler yapan.Âmir bil-ma’ruf we’n-nâhiy ani’l-munker; Dinin ve akl-ı selimin gereği, doğru ve uygun gördüğü işleri önce bizzat kendisi yapıp emir ve tavsiye eden, buna aykırı olanlardan önce kendisi kaçınıp sonra diğer mümin kardeşlerini sakındıran.Mu’riz ani’l-lağv; Faydasız, gereksiz ve zararlı, zaman kaybettirici söz ve davranışlardan uzak duran.Munfiq fi’s-serrâi we’d-darrâi sirran we alâniye; Bollukta ve darlıkta, gizli ve açık infak eden.Müstağfir; Sürekli Allah’tan bağışlanma dileyen.Mûfi bi’l-ahdi we’l-mîsâq; Ahdine, misakına bağlı, sözünün tavizsiz eri olan.Tâib; Sürekli tevbekâÂbid; Allah’ın bilinçli ve sürekli ibadet eden kulu.Hâmid; Her hâlükârda sürekli hamd eden.Sâih; (Allah’ın kâinata yansıyan kudretini seyretmek vb. meşru ve anlamlı) seyahatlerde bulunan.
Rukke’is-sücûd; Gerek namazla, gerekse Allah karşısındaki konumunda hakiki manada rükû ve secde halinde olan.Hâfız lihudûdillah we salevâtihim we furûcihim; Allah’ın kendisi ve insanlar için belirlediği sınırları, namazlarının devamlılığını ve iffetini/ namusunu koruyan.Sâim; Allah için oruç tutan (böylece O’nun emrini yerine getirmek ve rızasına nail olmak için maddi-manevi her türlü fedakârlıkta bulunacağını ispat eden).Mûqin; İnançlarından kesin şekilde emin olan.Mutesaddık; Tasaddukta bulunan (Allah’ın kendisine bahşettiği nimetlerden başkalarına da veren).Zâkir; (Allah’ı özünde, sözünde ve eylemlerinde hiç unutmayan) her daim Allah’ı hatırlayan, (sürekli O’nun huzurunda olduğunun bilincinde olan).Ewliyâu ba’dihim; Erkek-kadın tüm mümin kardeşlerinin hâmîsi, dostu ve yardımcısı olan.Mücâhid fî sebîlillah; Allah yolunda cihad eden (yani çeşitli yol, yöntem ve boyutlarda tüm maddi ve manevi imkân ve kabiliyetlerini Allah yolunda kullanan, bu yolda sürekli bir çaba içinde olan).Hayru’l-beriyye; Yaratılmışların en hayırlısı olmaya hak kazanan.Sâbir fi’l-be’sâi we’d-darrâi we hînel-be’s; Hayatını Allah’tan başka hiç kimseye kul olmadan yaşamasını engelleyen tüm iç ve dış etkenlere direnen, en kötü ve en ağır şartlarda bile sapasağlam ayakta durabilen.Sâdiq; Allah’a, yüklediği emanete, Rasûlü’nün gösterdiği yola sadık kalan, bu sadakat bağını koruyan.Muqsit; (Kendisinin ve en yakınlarının aleyhine bile olsa) âdil davranan.Mütetahhir; İçiyle-dışıyla ve madden ve manen tertemiz olan.
Râşid; Rüşde (doğruluk, dürüstlük ve olgunluğa) ulaşmış ve insanları da ulaştırmaya gayret eden.Qâri; Allah’ın Kitab’ını, Rasûlü’nün örnekliğini, iç ve dış dünyasında olup bitenleri, kâinatı okuyan.Ulu’l-’ilmi qâimen bi’l-qist; adaleti ve hakkaniyeti ayakta tutan ilim sahipleri arasında yer alan.Ulu’l-elbâbi we’n-nuhâ; Hakiki, özlü ve işleyen bir akıl sahibi olan.Rabbâni; Hasbi ve bilge bir Allah adamı olan.Weliyyullah; Allah’ın dostu (Allah’ın da kendisine dost olduğu) bir mümin olan.Şâkir; Şükreden, sahip olduğu iç ve dış değerleri ve anlamlarını bilen ve mucibince yaşayan.Dâ’î ilâllah we ‘amile sâlihan we qâle innenî mine’l-müslimîn; Allah’a ve salih amellere (yapıcı güzel işlere) çağıran ve ‘ben müslümanlardanım’ diyen.Şâhid; (Zamanlar ve mekânlar üstü evrensel değerlerin teminatı İslam’ın en ideal hayat tarzı olduğuna) hayatıyla şahit/ örnek olan.Muhbit; Allah’a gönülden boyun eğen.Mütezekkir; (Olaylardan, kendisinin ve başkasının başına gelenlerden) ders çıkarıp ibret alan.Mütefekkir; (İnsanlığın yararına olacak anlamlı ve değerli hususlarda) bilinçli, derinlikli ve verimli düşünen.Müte’akkıl; Aklını doğru ve dinamik kullanan (olayların arkasını okuyan, sebeplerle sonuçlar arasında isabetli bağlantılar kuran).Sâri’ fi’l-hayrât; (İnsanlık onurunun korunması ve daha medeni bir hayatın inşası, yeryüzünün en güzel şekilde imarı için) hayırlarda yarışan.
Tayyib; İçi ve dışıyla tertemiz olan, temiz kalma ve Allah’ın huzuruna kirlenmeden çıkma kaygısı taşıyan.Ashâbu’l-meymeneti we’l-cenneti we’r-rıdâ; Meymenetli, cenneti ve Allah’ın rızasını hak eden bahtiyarlar kullardan olan.
Müminlere yakışan şahsiyet özelliklerini taşıyabilmek
Allah Teâlâ’nın Kur’an-ı Mübin’inde açıklamış olduğu müminlere yakışan davranış özelliklerini, her birini hakkıyla içselleştirmek için yeniden hatırlayalım:
Allah’ın adı anıldığında kalpleri ürperir. (Enfâl 8:2)Allah’a asla şirk koşmazlar. (Furkan 25:68)Namuslarını (ırzlarını) korurlar. (Furkan 25:68)Zinaya asla yaklaşmazlar. (Mü’minun 23:5)Namazlarını huşu içinde ve dosdoğru kılarlar. (Mü’minun 23:2,9)Anne ve babalarına (saygılıdırlar) öf bile demezler. (İsra 17:23)Boş işlerden tamamen yüz çevirirler. (Mü’minun 23:3)Mallarıyla ve canlarıyla cihat (cehd ü gayret) ederler. (Tevbe 9:5)Asla zanda bulunmazlar. (Casiye 45:24)Cahillerle asla tartışmazlar. (Furkan 25:63)Kınayıcının kınamasından korkmazlar. (Mâide 5:54)Asla yalan söylemezler. (Mü’minun 23:8)Emanetlere ihanet etmezler. (Bakara 2:177)Söz verdiklerinde sözünde dururlar. (Bakara 2:177)Zekâtlarını hakkıyla verirler. (Bakara 2:177)Yetimin hakkını (korurlar) asla yemezler. (Nisa 4:2)Yolda kalmışlara yardım ederler. (Bakara 2:177)Kâfirlere karşı sert, birbirlerine karşı merhametlidir. (Fetih 48:29)İnsanların kusurlarını affederler. (Âl-i İmran 3:135)Yalnızca Allah’a dayanıp güvenirler. (Tevbe 9:20)Kâfirler ile Allah yolunda cihad ederler. (Âl-i İmran 3:28)
Darlıkta da bollukta da infak ederler. (Âl-i İmran 3:133)Kızdıkları zaman öfkelerini kontrol ederler. (Âl-i İmran 3:133)Başkalarının ilahlarına sövmezler. (En’âm 6:108)Haksız yere cana kıymazlar. (En’âm 6:151)Allah’ın ayetlerini az bir pahaya satmazlar. (Âl-i İmran 3:199)Hakkı bile bile gizlemezler. (Bakara 2:44)İnananlara ‘sen mü’min değilsin’ demezler. (Nisa 4:94)Rasullerden hiçbirini diğerlerinden ayırt etmezler. (Bakara 2:136,285)Yeryüzünde mütevazı yürürler. (Furkan 25:63)Doğru ölçüp doğru tartarlar. (En’âm 6:52)Helal ve temiz gıdalardan yerler. (Bakara 2:168)Asla yalan yere şahitlik yapmazlar. (Furkan 25:72)Dillerini eğip bükerek (geveleyerek) konuşmazlar. (Nisa 4:135)İnsanlar arasında adaletle hükmederler. (En’âm 6:151)Yoksulluk yüzünden evlatlarını öldürmezler. (En’âm 6:151)Yeminlerini hiçbir zaman bozmazlar. (Nahl 16:91)Adaklarını yerine getirirler. (İnsan 76:7)Allah’ın ahdini yerine getirirler, anlaşmayı bozmazlar. (Ra’d 13:20)Akrabalarına yardım ederler. (Bakara 2:177)Yolda kalmışlara ve hastalara yardım ederler. (Bakara 2:177)Yoksullara ve esir düşenlere yardım ederler. (Bakara 2:177)Zorda, darda ve savaş anlarında sabreder/ direnirler. (Bakara 2:177)Verilen rızıktan yerli yerince harcarlar. (Enfâl 8:3)Geceleri az uyurlar. (Zariyat 51:17)O gün yüzlerindeki secde izi ile tanınırlar. (Fetih 48:29)İnsanları iyiye yöneltip kötülükten alıkoyarlar. (Enfâl 8:71)Açıklanınca hoşlarına gitmeyecek şeyleri sormazlar. (Maide 5:101)Yapacakları işlerde kendi aralarında istişare ederler. (Şûra 42:38)
Gerçekten felaha (kurtuluşa) kavuşanlar onlardır. (Mü’minun 23:1).
Ferdî, ailevi ve içtimai sorumluluklarını hakkıyla yerine getiren, fizik ve sosyal çevresine karşı duyarlı, Allah’a bütün varlığıyla inanıp güvenen, söylem ve eylemlerinde dengeyi koruyan, düşmanlarının bile emin/ güvenilir sayıp saygı duyduğu sâlih ve muhsin bir kul olabilmek duasıyla…
Kaynaklar:
Mustafa Sinanoğlu; “İman”, TDV İslâm Ansiklopedisi, İstanbul 2000, 22/212-214.kuranmeali.com