Bugün bizzat bizler tarafından tahrip edilen kültürel yapımızı ve bu alandaki eksikliklerimizi eleştirmezsek yarın kültürel ortam değiştiğinde bunun bedelini ağır ödeyeceğimiz aşikârdır. Eleştirinin zamansal bağlamı mühim. Ve bizler giderek sessizleşiyoruz, sessizleştikçe hasar daha da artmaktadır.

Türkiye Batı’nın bütün kültürel operasyonlarına açık bir ülkedir. Türkiye’deki kültürel elit her iktidar değiştiğinde biçimsel ve düşüncesel olarak değişime uğramaktadır. Genellikle sistem sorgulaması yapılmadan sistem içi elit değişimiyle yetinen bir uzlaşma/eklemlenme süreci yaşanır. Dünkü sol iktidar üzerinden Cumhuriyet istismar edilirken; bugünkü sağ iktidar üzerinden İslamiyet istismar ediliyor.

İslamcılık kendi özgül kültürel düzenini kurmak/önermek yerine post-modern kültürün konforuna bıraktı kendini. Aslında sorunun hacimli bir kısmı buradan kaynaklanmaktadır. Post-modernizmle işbirliği başta şık bir meşruiyet sağlıyordu tepeden inmeci Cumhuriyet’e karşı. Ama bugüne baktığımızda ise reytinglerinden vazgeçmeme uğruna evlenme vb. programlar yasaklanmadı aksine daha saçma bir formata evirildiler. Bugün iktidar olarak kültürel bir egemenlik kuramıyorsak bu kültürel iktidarlıktan değil kültürel elit yetiştiremememizdendir. Yetiştirilen dindar nesil ibadetine düşkün liberaller olup çıktı. Nicelik bakımından irtifa kazanmış gibi gözüksek de büyük bir nitelik kaybı söz konusu. İrtifa kaybının da büyük bir kısmı post-modern kültürü İslamcılık üzerinden uygulamaya çalışmamızdır. İslamcılık kültür endüstrisine kurban edildi. İslamcı zihin çelişkiye düştü. Bir yandan İslami değerler kullanılırken diğer yandan kullanılan İslami değerler bir meta değeri görüp pazar kapitalizmine yenik düştü. Hal böyle olunca para kazanma isteği daha ağır bastı ve zaaflar üzerine kurulan endüstriden kültürel elit oluşturmaya çalıştık. Ama kaybettik. Sahip olduğumuz hiçbir şeyi kaybetmeyiz; kaybettiklerimiz sadece sahip olmadıklarımızdır. Kültürel elitliği kaybettik. Çünkü hiçbir zaman sahip olamadık ona.

Türkiye’de belki de hiçbir zaman ezilmeyen bir kültürel elit olan Türk Solu ve yine Türkiye’de hiçbir zaman elit olmayan bir kitleyi, yani Kürtler’i yıllarca sınıf mücadelesi tiyatrosunda oynattı. Bugün ise Batı kültür üzerinden İslam’ı yani muhafazakârları değiştirme ve dönüştürme tiyatrosu oynamaktadır. Tiyatronun başrol oyunları olarak oynanan bu oyuna uyanmalı ve gereken önlemleri almalıyız.