Kudüs’ü yüreğinde taşımalı insan…
Bir ırmak kenarında abdest alır gibi kıyısında durup dinlenmeli ara ara…
Fildişi kulelerine sığındığı kalbinin odalarına Kudüs’ün sokaklarında yankılanan ezan sesini değdirmeli…
Kör kuyulara hapsedilmiş ruhunun esaretini, nur makamını hunharca çiğneyen işgalci postallarından bilmeli…
Ancak bunun için başını kumdan çıkarması gerek insanın… Dünyadaki bütün çölü yorgan yapsalar üstünün örtülemeyeceği gerçekliğinin farkına vararak. Hepsinden ve her şeyden önce ağlayarak…
Çünkü biz acılarımıza, yalnızlıklarımıza, kabahatlerimize ve günahlarımıza ağlamayı unuttuk. Bir unutuşun girdabında kaybolduk.
Kudüs yüzyıllardır bizi bekliyor. Bir Muhammedî nefesin diriliğinde okunacak ezana koşan milyarlarca müslümanın, Mescid-i Aksa’yı fevc fevc doldurarak küfrü boğacağı günü… Gaye İnsan ve Ufuk Peygamber’in (SAV) oracığa bıraktığı aziz hatıra ve kutlu işaretin izini süren inanların, böylesi bir yolculuk için atacağı her adımın altına melekler kanadını uzatmaya hazır…
İşte oracıkta ilk kıblen ve ilk Mescid ve Burak duvarı… Öylesine mahzun ve çaresiz seni bekliyor.
Zalim zalimliğini yaparken Müslümanlara bir uyanış gerekiyor. Bugün bize düşen dağların bile yüklenemediğini omuzlayan insanın mesuliyet duygusunun gereği olarak hakkın yanında durmak ve içine düştüğü zilletten er ya da geç çıkmaktır.
Zira içinde bulunduğu zillete rıza göstermek insanı onur, şeref ve haysiyetinden eder. Bunun içindir ki bugün bu mesele cehennemin narında yanmaktan farksız…
Kudüs Âlem-i İslam’ın kalbidir ve kıyamete kadar öyle kalacaktır. Bu kalbi temiz tutmanın yolu, aydınlığa koşan pervaneler gibi korku nedir bilmeden ateşe atılmaktan ve aşkını, imanını, heyecanını kaybetmeden yaşamaktan geçiyor. Aksi takdirde şeroğlu şerlerin istilası kaçınılmaz.
Bu hain istilayı en önce yürek diliyle bertaraf etmeliyiz.
Yüreğimize ilişen her türden nifak tohumunu kökünden söküp attığımız zaman yekvücud olmamızın önünde bir engel kalmayacaktır. Yeryüzündeki her bir Müslüman’ın ittihad-ı İslam’ı (İslam Birliği) hayatının merkezine koyduğu ortamda, zaten korkudan tirtir titreyen sırtlanlar, değil Kudüs’e ilişmek gölgesine dahi yaklaşacak cüreti kendilerinde bulamayacaklardır.
Gelin Mescid-i Aksa, bir başına mahzun ağlarken bizim daldığımız uykuların ümmetin başına ne belalar açtığını düşünerek yaşanan bunca acıyı kalbimizin bir köşesine kazıyalım. Kazıyalım ki bu yaraya bir gün merhem sürecek hale gelelim ve hep birlikte yeniden dirilelim.
Ve son sözümüz merhum Mehmet Akif İnan’ın (mekânı cennet olsun) o içli mısraları olsun…
Mescid-i Aksa’yı gördüm düşümde
Bir çocuk gibiydi ve ağlıyordu.
Varıp eşiğine alnımı koydum
Sanki bir yeraltı nehri kaynıyordu.
Gözlerim yollarda, bekler dururum
‘Nerde kardeşlerim’ diyordu bir ses.
İlk kıblesi benim Ulu Nebimin
Unuttu mu bunu acaba herkes.
Şimdi kimsecikler varmaz yanıma
Resulden yoksunum, tek ve tenhayım.
Rüzgarlar silemez gözyaşlarımı
Çöllerde kayıp bir yetim vahayım.
Mescid-i Aksa’yı gördüm düşümde
Götür Müslüman’a selam diyordu.
Dayanamıyorum bu ayrılığa
Kucaklasın beni İslâm diyordu.