Muhterem kardeşlerim,
Bugün “İslam’ın terörle alakası yoktur” demeyeceğiz size… Bugün “Müslüman’dan katil olmaz!” diyerek nefeslerimizi israf etmeyeceğiz, sizi yormayacağız. Savunmayacağız bu yüce dini. Bizi, hepimizi tertemiz eden Peygamberimizin pak şahsiyetini temize çıkarma derdine düşmeyeceğiz. Sırf nezaketimizden söyledik. Sırf iyi niyetimizle savunduk…
Aziz kardeşlerim,
Suçlular savunur kendini… Niye üzerimize alacakmışız ki sonu gelmez bu iğrenç iftiraları? Niye ciddiye alacakmışız ki, bu kurgulanmış, bu uydurulmuş yüzsüz algı operasyonlarını?
Yüce dinimizi çekemeyenler, şanlı Peygamberimize haset edenler, Müslümanlar’ın onurlu geçmişini kıskananlar, bırakalım da, yapacaklarını yapsınlar, diyeceklerini desinler, görmek istediklerini görsünler. El Kaidesiyle, Boko Haramıyla, DAEŞ’iyle, Taliban’ıyla, adı anılmaya değmeyen görsel tezgâhlarıyla oyalanıp dursunlar… Kendi zanlarını doğrulamak için daha nice sahte görüntüler üretsinler…
Aziz kardeşlerim,
Rabbimiz görüyor bizi. Biz kendimizi sadece O’na beğendirmekle yükümlüyüz. Kimsenin gözüne girmek diye bir derdimiz yok. İçimizde saklı iyi niyetimizi, yüreklerimizde beslediğimiz güzellik ümitlerini, Ona söyleriz biz, birbirimize açarız.
Biz bizi şahit gösteririz birbirimize. Biz bize kefiliz. “Nasıl bilirsiniz?” sorusunu birbirimize sorarız; başkalarına değil!
Hatırlayın, Mekke’nin kodamanları karşısında İslam’ın ilk şehitleri Yasir ve Sümeyye’nin elinde silah yoktu. Terörün ve şiddetin karşısında direndi Allah Resulü ve İslam’ın şehitleri. Ağır taşlar altında ezilen Bilal’in karşısındakiler zorbaydı. Zorbalığa karşı duruşun adı olarak doğdu İslam.
Hatırlayın, Sevr mağarasında Muhammed (asm) ve yoldaşı Ebubekir [ra] silahlı ve atlı güçlerin karşısında yalnızdı. “Üzülme, Allah bizimle beraberdir” diyen Allah Resulü, zayıfların yanında oldu, ezilmişlerin safında durdu. Zorbalığa karşı durmak üzere yürüdü hicrete…
Hatırlayın, Avrupa’da kadınlar şeytan sayılırken, akıl hastaları yakılırken, Avrupa topraklarının gördüğü ilk medeniyet nefesi Endülüs’te Müslümanların yürekleri adalet ve merhamet için çarpıyordu, Ortaçağ engizisyonu nice canlar alırken, engizisyonun elinde akıl almaz işkence usulleri icad edilirken, müminlerin alnından şefkatin teri damlıyordu, Müslüman idareciler özgürlüğün hayalini görüyordu.
Hatırlayın, Haçlı Avrupa’sının kızıştırdığı mezhep kavgalarını, alevlendirdiği ırkçı ayırımcılıkları, Fatih Sultan Mehmed’in zaferiyle söndürdü İslam. İstanbul’u her türlü inancın şehri, çok sesliliğin merkezi yaptı, Anadolu’yu, Balkanları, Afrika’yı ve Ortadoğu’yu sahih bir barışın adası haline getirdi.
Hatırlayın, yeryüzünün gördüğü en son İslam medeniyetinin temsilcisi Osmanlının idaresinde, onca etnik kimliğe, onca mezhep farklılığına, onca inanç çeşitliliğine rağmen, kimsenin burnu kanamadı yüzyıllarca… Ama yine hatırlayın, Osmanlı’yı tarihten sildiğini düşünenlerin ilk işi Fransız ihtilalinden getirdikleri ırkçılık fitnesini Araba, Aceme, Kürde, Türk’e bulaştırmak oldu. Yetimlerin ve öksüzlerin, yoksulun ve muhtacın ihtimamla bakıldığı Osmanlı topraklarını ellerine geçirir geçirmez, hiç utanmadan sömürge alanlarını genişlettiler, talan ve soygunlarını geliştirdiler. Şimdi övündükleri şehirleri, çaldıkları elmaslarla, sömürdükleri petrol gelirleriyle kurdular.
Hatırlayın, ülkemizde milletin sözünün geçtiği her dönemi, işbirlikçilerini ve yardakçılarını yanlarına alarak, tankla tüfekle sonlandırdılar. Ezanımızın seslendirilmesinden korktular, Kur’ân’ımızın okunmasından rahatsız oldular. Ama biz inanmışlar sadece çıplak avuçlarımızla, demokratik tercihlerimizle karşı çıktık onlara. Zorbalara yaslanmadık, güce kuvvete dayanmadık, silaha füzeye tenezzül etmedik, nezaketten vazgeçmedik, misilleme yapmadık ve her defasında zorbalığı yendik.
Hatırlayın, Bosna’daki sivil katliamın, acımasız soykırım acısı hâlâ yüreklerimizde. Batı uygarlığı dedikleri teşvik etti bu alçak cinayeti. Özür bile dilenmedi, utanılmadı soykırım suçundan; demek hâlâ hak görüyorlar cinayetleri…
Hatırlayın, birkaç yüz Suriyeli mülteciyi görünce Batı’nın medeniyet makyajı döküldü… Biz üç milyondan fazla kardeşimize kucak açtık, yuva olduk, yetim ve öksüzler için seferber olduk. Şiddetin karşısında susmayı tercih edenler, şefkat etmek için koşturan bizleri hangi hakla şiddetle eşleştirirler! Ayıp değil mi?
Hatırlayın, biz 15 Temmuz’da Batı’nın yetiştirdiği en büyük ve sinsi fitne örgütüne çıplak ellerimizle direndik, kimseyi incitmedik, silah atmadık, taş fırlatmadık. Şehitlerimizin aziz kanlarıyla destan yazdık, yeryüzünün tüm ezilmişlerine model olduk, direncimizi şanlı bayrağımızla beraber dalgalandırdık.
Muhterem kardeşlerim,
Şimdi tüm bunları ve daha nicesini hatırlamışken, diyelim ki bizi çekemeyen hasetçilere: “Haydi şimdi siz savunun kendinizi. Deyin ki, ‘Batının terörle alakası yok.’ Deyin ki, ‘Batı uygarlığı şiddet uygarlığı değil!’
Biz niye “İslam dini terör dini değil” diyecekmişiz ki…