Tarih boyu salgın hastalıklar birçok milletin kaderini değiştirecek güçte olmuştur. Toplu ölüm vakaları, ekonomik, siyasi ve psikolojik boyutu ile medeniyetleri yıkan, sınırları yeniden çizdiren hastalıklar, insanlığın geçmişte kâbusuydu bugün de kâbusu.
Yeryüzüne derin acılar bırakan bulaşıcı hastalıkların tarihteki seyrine baktığımızda birçok şeyin yeniden şekillendiğini görürüz. Savaşlar kadar tesirli olan salgın hastalıklar, ülkeleri her sahada farklı yapılandırmaya sürüklemiştir. Salgın sonrası uzun süren psikolojik etki ile birçok insan panik havasında yaşamını sürdürmüştür.
Asya’nın güney batısında başlayarak, Avrupa’ya yayılan kara veba dünya tarihinde en fazla ölümün yaşandığı hastalık olmuştur. Avrupa’da veba sonrası eşi görülmemiş sosyal, ekonomik ve kültürel değişimler yaşanmıştır.
Cüzzam, AIDS, İspanyol gribi, Asya gribi, kuş gribi, domuz gribi gibi birçok bulaşıcı hastalıklar bir anda yayıldı ve milyonları bulan ölüm vakaları ile sonuçlandı.
Bu korkunç rakamlar, senaristlerin hayal gücü ile birleşti ve tehlikelerin tekrarlanacağı, açlık sorunu olacağı bilim kurgu filmlerinde işlendi.
Bir yandan zaman aman ortaya çıkan hastalıklar, bir yandan hızlı sanayileşme ile dünyanın doğal örtüsünün değişmesi insanlığın kapısında bekleyen büyük tehlikelerdir. Hırs ve kazanç psikoloji, dikkatsizlik, umursamazlık, duyarsızlık dünyanın ekosistem dengesini yavaş yavaş bozmaktadır.
Doğal afetlerin ve virüslerin çoğalması toplumu değişikliğe sürüklüyor. Şehir insanı her olay karşısında aşırı panikliyor.
Çünkü şehirlerde, toplu yaşam alanlarında gerekli hijyen sağlanamıyor.
Alışveriş merkezlerinde, garlarda, hava alanlarında hatta okullardaki tuvaletlerin sık sık dezenfekte edilmesi gerekmiyor mu?
Dışarıda yeme içme mekânlarında temizlik en üst seviyede olmalı. Fast food tarzı ile beslenmeyi tercih edenler gittikleri yerde elini peçeteye silip, kalkıyorlar genelde. Yemek sonrası ve öncesi eller su ve sabun ile güzel bir şekilde yıkanıyorsa, hastalıklar tabii ki çoğalacak ve yaşamı tehdit edecek. Toplu taşıma araçları ilaçlanmalı. Şehrin bir kıyısında duran çöp kovaları zamanında boşaltılıp temizlenmez ise, hem hastalık oluşacak hem de fareler ve sinekler çevreyi işgal edecek. Avrupa bu konuya titizlikle eğilmezse oluşan hastalık, turistler yolu ile başka bölgelere de sıçrayacaktır.
Çevreye dikkat etmeyen toplumun, sağlığı daha fazla tehlikededir. Evlerin temizliği kadar önemlidir sokakların temizliği.
Virüs olayı sonrası marketlere akın eden halk, temizlik maddesi ve gıda stoklamaya başlamıştır. Yeterli ürün bulamama korkusu ile panikleyenler karşısında un makarna yağ reyonları genelde boş.
Savaş, hastalık sonrası ve bir başka ülkeye ilk defa giden kişilerin aç kaldığı günlerin korkusu, o günlerde toplumu nasıl germiş ise bugünde virüs tehlikesi öyle korkutuyor ve geriyor.
Panik insana kontrolsüzlüğün, kapısını açar. Her ailenin ilk yapacağı şeyi sağduyulu olup, bütün tedbirleri almak.
Hepimiz çocukluğumuza gidersek, köy evlerinin yanında mısır serentilerinin olduğunu hatırlarız. Dedelerin evinde un şeker çuvalların içinde olurdu yağ tenekeleri bir kenarda saklanırdı. Kurtuluş savaşında anne babasını kardeşini kaybeden dedeme zaman her daim tedbirli oluşu dikte etmiş belli ki. Şimdi bizlerde kolilerle yiyecek stoklarken geçmiş geri mi geliyor diyor muyuz kendimize.
Bundan on dört yıl yıl önce Fransa’da bir köy evine misafir olmuştum evin yer altında birkaç odası vardı ve bir bölümü küçük bir marketti adeta.
Geçmişe doğru sürüklenme, şehir insanın huzursuzluğu, panik iletişim dünyamızı farklılıklar getirecek.
Bugünün penceresine şöyle sesleniyor, Mehmet Akif Ersoy: “Konuşmak bir mana ise susmak bin bir mana. Herkes konuşmasına konuşur lakin sükut yürekli olana…” Allah’a emanetsiniz…