Eğitim kelimesinin epistemolojisine baktığımızda; “keşfetme, ortaya çıkarma, görünür hale getirme” gibi anlamları ihtiva etmektedir.

Bu anlamlardan yola çıkarsak, eğitimin ana gayesi, bireyin sahip olduğu yeteneklerini, fıtratında sakladığı gizil güçlerini fark ederek, ortaya çıkarıp, gelişmesi için gayret ve çaba içerisinde olması lazımdır.

O, halde eğitim sistemimizin tepeden tırnağa çek edilmesi gerekmez mi? Elimizde bulunan kıymetlerin heba edilmemesi, fıtratlarına uygun eğitimlerle donatılması hem birey hem aile hem de toplum açısından hayati önem taşıdığını söylemeye gerek var mı?

Çocuklarımızın Sahip oldukları gizli yeteneklerin keşfedilmesi, ortaya çıkarılması ile oluşacak olan sinerji eğitim kalitemizi yukarıya çekerken, daha mutlu birey ve toplumun oluşmasına olan çarpan etkisini hayal etmek bile insana huzur veriyor.

Keşfedilmeyi bekleyen, kendinde bulunan üstün yeteneklerin farkına bile varamadan ömrünü geçiren ne kadar çok insan var. Fıtratına uygun veril/e/meyen eğitim bizim enerjimizin boşa akıp gitmesine neden oluyor. Elimizdeki değerler bir bir köreliyor. Mutsuzlaşıyor.

“Ortalıkta cins atlar mı yok, yoksa bu cins atları keşfedecek seyis mi? Temel mesele burada düğümleniyor. Köroğlu’nun babası cins bir at bulmak için yollara revan olmuştu. Sonunda ücra bir noktada çocukların elinde zar-bezar olan, kemikleri bir birine geçmiş, zayıflıktan yürümeye mecali bile bulunmayan bir tayı satın alarak Bolu Beyi’nin huzuruna çıkarınca, fırtınalar kopmuştu.

Elindeki değeri göremeyen gözler, bakmasına rağmen keşfetmekten bî haber olanlar, zahiri duruma göre hüküm vermişlerdi.

Hakir görülen, huzurdan kovulan seyisin yetiştirdiği tay birkaç yıl sonra eşi benzeri olmayan ve herkesin sahip olmak istediği bir değer olarak gözleri kamaştırmıştı.

Çevremizde bulunan cevherleri keşfedecek ve bu cevherlerin kıymetini bilecek, ondaki kumaşın farkına varacak eğitimcileri yetiştirmek zorundayız. Birer yetenek avcısı olan öğretmenlerimiz yurdumuzun en ücra köşelerinde bu meşaleleri yakarak, ufkumuzu yavaş yavaş aydınlanmasına neden olacaklardır.

Yurdumun her köşesinden yanan bu meşaleler gecenin zifiri karanlığını delerek, şafakların erken sökmesine neden olacak bir sinerji ile medeniyet yarışında öncü kuşakların ayak seslerini duymamızı sağlayacaktır.

Bu huzur ve mutluğunun oluştuğu kurak coğrafyalar tekrar hayat fışkıran, hayat veren, hayat olan ovalara, bağlara dönerek çok kısa zamanda uzun menzillerin aşılmasında ihtiyaç duyduğumuz öz güveni oluşturacaklardır.

Bu sevda ile yol alırken, sağımızda, solumuzda, önümüzde ve arkamızda ne kadar fert varsa hepsine birer mucit, birer bilim adamı, birer sanatçı, birer bilim adamı, bir üretici gözü ile bakmak zorunda olduğumuz unutmamalıyız.

Sinanların keşfedilmesi, Gazalilerin keşfedilmesi yetenek avcısı olan öğretmenlerinin ve eğitimcilerinin üstün gayret ve çabası ile olmuştur. Eğitimin amacı zaten var olanı açığa çıkarmak olduğuna göre biraz gayret ve çaba ile bu değerleri her yerde bulabiliriz.

Unutmayalı ki uzanacak bir eli bekleyen nice keşfedilmemiş yeteneklerin oluşturduğu bir coğrafyada yaşıyoruz.

Gelin bu günümüz dünden farklı olsun. Çevremizdeki genç nesillere bir de bu gözle bakalım. Birilerinin hayatlarını değiştirebiliriz. Değişen hayatlar, tüm ülkenin alın yazısını değiştirebilir. Kim bilir?