Ülker, ülkemiz için şüphesiz ki önemli bir marka. Ülkemizin tanıtımında, bilinirliğinin artmasında son yıllarda yurt dışında yaptığı alımlarla önemli katkıları oldu. İslami hassasiyet sahibi insanlar için ise Ülker, eskiden beri çok büyük bir anlam ifade ediyor/du ve Ülker’i Ülker eden, bu ülkenin İslami hassasiyet sahibi insanlarıdır.

28 Şubat sürecinde Anadolu sermayesine ve muhafazakâr diye bilinen şirketlere “yeşil sermaye” yaftasıyla baskılar uygulayıp iflas etmeleri için her türlü kumpas kurulurken Ülker ürünlerini özellikle alır ve bunu neredeyse dinî bir vecibe olarak görürdük. Ülker gibi firmalara yapılan saldırıları kendimize ve İslam’a yapılmış bir saldırı olarak algılardık.

Üniversitede okurken arkadaşlar, Ülker’in yabancı bir takımla yapacağı basketbol maçını izlemek için salona gitmişlerdi. Ülker maçından sonra ise bir bira markası da olan takımın maçı varmış. O maçı izlemek amacıyla gelen ama Ülker maçını da izleyen bir grup da salonda bulunmaktaymış. Gruptaki kızlardan biri Ülker takımının attığı basketten sonra sevinince yanında bulunan erkek arkadaşları, kıza aşırı tepki gösterip “Ülker’in irticacı olduğu, Ülker yerine yabancı takımı desteklemesi gerektiğini” söylemişler. Arkadaş, “Gruba dalıp ağızlarını burunlarını kırmamak için kendimi zor tuttum.” demişti ağlamaklı bir sesle… İnsanlarımız, Ülker’i böylesine sahipleniyordu.

Biz Ülker’i böyle destekleyip savunurken Ülker’in parayı harcarken kendini destekleyen insanların hassasiyetleriyle bağdaşmayan yerlere milyon dolarlar dökmesi, çalışanlarının arasında İslami hassasiyet sahibi insanlara neredeyse yer vermemesi -özellikle üst düzey, vitrin kısmında başörtülü yoktu/r- çalışanlarının seküler kesimden seçilmesi, yaptığı reklamların bizim hassasiyetlerimizle uyuşmaması vb. bizi içten içe rahatsız etmiştir, ancak hep bir teville olayı geçiştirmişizdir.

Kısacası Ülker, parayı bizden kazanıyordu ama kaymağını bizi bir kaşık suda boğmaya çalışanlara yediriyordu. Müslümanlar’ın önemsediği ama Müslümanlar’ı aynı derecede önemsemeyen bir kurum görüntüsü çizdi yıllarca.

Son reklam olayı ise artık bardağı taşıran damla oldu. Bu defa insanlarımız -haklı olarak- çok büyük tepki gösterdi. Ülker’le, ürünleriyle alakası olmayan korkunç bir reklam yayınladı. Korkunç diyorum, çünkü reklamı çocuklarıma özellikle izlettim ve inanın ciddi bir şekilde ürktüler, etkisi de bir süre devam etti. Bu reklam, çocuklara hitap etmediğine göre kime hitap ediyor?

Bir diğer soru da 1 Nisan nedir, kültürümüzdeki yeri nedir ki onunla ilgili bir şaka filmi çekme ihtiyacı hissediliyor? Her şey para mı, ticari kaygıyla her şey caiz mi? Hani dedik ya biz ve Ülker’in hassasiyeti!..

Şimdi bu reklam olayının açığa kavuşmasını ve sorumlularıyla ilgili ciddi yaptırımlar bekliyoruz. Kafamız karışık bu konuda… Hâlâ medyadaki bazı iddiaları Ülker’e konduramıyoruz. Bu reklam kumpası, hem ÜLKEYE hem ÜLKER’e kurulmuş olabilir. Bunu yapanlar, bir taşla kuş katliamını hedeflemiş olabilir. Ülker’ düşen, kendini Ülker eden insanımıza ve devletimize karşı sorumluluklarını yerine getirmesi ve kendine değer veren insanların hassasiyetlerini daha fazla göz önünde bulundurması!..

Zira hiçbir çikolata, bisküvi, gofret bir ÜLKE/R etmez bizim için!..