29 Mayıs 2017’de İstanbul’un Fethi’nin 564. yılını kutladık. İstanbul’un Fethi, şüphesiz ki Türkler açısından da İslam dünyası açısından da dünya tarihi açısından da çok önemli bir hadisedir.
İstanbul’un Fethi ile âşık maşukuna kavuşmuş; Fatih Sultan Mehmed, hayallerini süsleyen, rüyalarına giren İstanbul’u fethetmiştir. Böylece Peygamberimizin (sav) övgüsüne mazhar olmuştur.
Bu fetih ile Konstantinopolis, İslambol olmuş; Hristiyan dünyası için karanlıklar çağı olan Ortaçağ kapanıp Yeni Çağ başlamıştır.
Fatih Sultan Mehmed Han; bu fetihteki rolü, inancı ve cesareti ile akıl ve mantık sınırlarının inanç için, inanan insan için çok dar olduğunu tüm cihana göstermiştir. Akıl ve mantıkla izah edilemeyecek, cesaret edilemeyecek işlere imza atarak ve sürekli ordusunun azmini, cesaretini canlı tutarak fethin gerçekleşmesinde çok büyük bir rol oynamıştır.
Fetih gerçekleşip şehri teslim aldıktan sonra yaptığı ilk işlerden biri fethin sembolü olarak Ayasofya’yı camiye çevirmiş, ilk cuma namazını Ayasofya Camii’nde kılmıştır.
İşte fethin sembolü olan bu Ayasofya, uyduruk belgelerle, uyduruk bir bakanlar kurulu kararıyla önce tadilata alınmış, sonra müzeye çevrilmiştir. Hâlbuki Fatih Sultan Mehmed Han; bu durumu öngörmüş, böyle bir tehlikeyi, ihaneti sezmiş olmalı ki Ayasofya ile ilgili aşağıdaki vasiyetnameyi yayımlamıştır:
“İşte bu benim Ayasofya Vakfiyem, dolayısıyla kim bu Ayasofya’yı camiye dönüştüren vakfiyemi değiştirirse, bir maddesini tebdil ederse onu iptal veya tedile koşarsa, fasit veya fasık bir teville veya herhangi bir dalavereyle Ayasofya Camisi’nin vakıf hükmünü yürürlükten kaldırmaya kastederlerse, aslını değiştirir, füruuna itiraz eder ve bunları yapanlara yol gösterirlerse ve hatta yardım ederlerse ve kanunsuz olarak onda tasarruf yapmaya kalkarlar, camilikten çıkarırlar ve sahte evrak düzenleyerek, mütevellilik hakkı gibi şeyler ister yahut onu kendi batıl defterlerine kaydederler veya yalandan kendi hesaplarına geçirirlerse ifade ediyorum ki huzurunuzda, en büyük haram işlemiş ve günahları kazanmış olurlar.
Bu sebeple, bu vakfiyeyi kim değiştirirse,Allah’ın, Peygamber’in, meleklerin, bütün yöneticilerin ve dahi bütün Müslümanların ebediyen laneti onun ve onların üzerine olsun, azapları hafiflemesin onların, haşr gününde yüzlerine bakılmasın.
Kim bunları işittikten sonra hâlâ bu değiştirme işine devam ederse, günahı onu değiştirene ait olacaktır. Allah’ın azabı onlaradır. Allah işitendir, bilendir.”
Şimdi fethin sembolü olan Ayasofya mahzun, Ayasofya yasta!.. Abdestle girilip 7/24 Kuran’la şenlenmesi gereken bu kutsal mabed; şu anda biletle girilen, ayakkabıyla çiğnenen, Kur’an yerine malayani sohbetlere ev sahipliği yapan bir taş yığını hüviyetinde…
Ayasofya bu hâldeyken bizim büyük ve güçlü ülke olduğumuzu, İslam dünyasının önderi olduğumuzu söylemek, abesle iştigaldir. Bundan önce öne sürülen bahaneler, mazeretler halk nezdinde kabul görüyordu. Ancak -hamdolsun- ülkenin geldiği nokta, ülkemizi 2002’den beri yöneten AK Parti ve Recep Tayyip Erdoğan gerçeği ortadayken artık hiçbir bahane, Ayasofya’nın kapalı olmasını, müze olarak hizmet vermesini mazur gösteremez.
Bu saatten sonra Ayasofya’nın açılması için gerekli adımları atmayan siyasi irade de, Müslümanlar da Fatih Sultan Mehmed’in bedduasının muhatabıdır ve Allah, elimizdeki nimetleri, verdiği imkânları alırsa nedenini başka yerde aramayalım.
Haydi Müslümanlar, kavli duadan fiili duaya geçme, ses verme vaktidir; Ayasofya’nın zincirlerini kırma, Ayasofya’yı özgürlüğüne kavuşturma vaktidir.
Haydi Reis!..