İstanbul Sözleşmesi nelere kadirmiş de bizim haberimiz yokmuş. Acaba zamanla ne kadar daha pisliği meydana çıkaracak şimdiden onu bekler olduk açıkçası. Merakla meseleyi nereye getireceğimi düşünüyorsunuz değil mi? Bekletmeyeceğim sizi…
Geçmişte İslamiyet ile arasında ciddi problemler olan lakin günümüzde İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanabilirliğini kolaylaştırmak amacıyla İslamiyet ile olan savaşını sümen altı eden Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü’den bahsedeceğim size. Kıssadan hisse kendisini sizlere tanıtacak olursam, daha dün katılmış olduğu bir televizyon programında “Türbanlı öğrenciye eğitim verilmemeli” metaforunu savunan ve bu durumun Türkiye’deki özgürlük kavramına zarar vereceği düşüncesine haiz olan ve bunun yanında “Türkiye’de ensest ilişkinin mübah olduğunu” dile getiren bir hanımefendi kendisi. Sanırım kendisini tanımanız açısından bu kadar bilgi yeter.
Dediğim gibi dün bunları söylüyordu. Bugün ise kendisini başörtülü, türbanlı kadın topluluklarına karşı seminer verirken, vaaz ederken görmekteyiz. Canan Güllü’ye İstanbul Sözleşmesi’nden sonra bir haller oldu ve muhafazakâr, mütedeyyin kesime İstanbul Sözleşmesinin yararları hakkında seminerler vermeye başladı. Şimdi yukarıda anlattığım Canan Güllü bizim mahallenin ablalarına İstanbul Sözleşmesi üzerinden ne gibi faydalı bilgiler verebilir?
Mesele basit. Başörtüsü düşmanlığı üzerinden bir sonuç elde edemeyen kesim İstanbul Sözleşmesiyle yanımıza kadar girip Sözleşmenin dayattığı “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” ile birlikte başörtülü eşcinseller oluşturmaya çalışmakta. Değişen toplum dinamiklerine ayak uydurarak, nefret politikalarıyla bir yere varılamayacağını anlayan bu kesim düşünce sistematiklerini değiştirip tabiri caizse Başörtüsü kutsalımızı LGBT’nin sembolü haline getirmeye çalışmaktadırlar. Bunu içimize girerek yaparken bu durumdan bir beis de görmemekteler. Çünkü artık Müslümanların, bizlerin uyum kabiliyeti çok gelişti. İlkelerimiz, değerlerimiz, kutsallarımız, kişiliklerimiz bu uyum sürecinde ayaklar altına alınıyor ve bizler bu durumun farkında değiliz.
Hatırlar mısınız şöyle bir yazı yazmıştım; “5 vakit namaz kılan eşcinsel torunlarınız olacak” diye… Pek kale alınmadı demek ki o yazım. Ta ki içimize kadar girip toplumsal cinsiyet eşitliği adı altında eşcinsellik propagandası yapabiliyorlar. Ben bu durumdan yakın çevremi koruyacağım. Siz de koruyun. Bu dünyada en değerli mücadele alanımız bu çünkü. Toplumun ruhunun, kalbinin, bilincinin işgal edilmesine izin vermeyin. Çok güzel bir söz vardır; her şeyi devletten beklemeyeceksin. Misal; Türkiye’de zina yasak değil. Ama Kuran-ı Kerim ne diyor zina haramdır, yaklaşmayın. Eğer inanıyorsan bahane üretmek yerine Kuran’a uyup Kur’an’a yönlendireceksin.
Kadınlara özgürlük kamuflajı altında işlenmek istenen tüm zararlı ilişki türlerine dikkat edip kendini o platformdan uzaklaştıracaksın. Dün seni yok sayanlar, aşağılayanlar eğer bugün özgürlük vaadiyle geliyorlarsa hemen uzaklaş oradan. Ya seni çalacak ya çocuğunu ya da aileni. Diyeceklerim bu kadar…