ABD Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdı.
Peki bu İsrail’in başarısı mıdır? Evet.
Peki İsrail karşısında Filistinliler, ümmet coğrafyası ve vicdanlı insanlar ne kadar etkili bir direniş gösterebiliyorlar? İsrail hedeflerine ulaşabiliyor mu?
İşte bu sorunun cevabı aşağıda.
Hiçbir şey göründüğü gibi değil.
İsrail kazanıyor gibi görünse de kaybediyor.
Ümmet büyük bir işi başarıyor, ayağına takılan prangalara rağmen!
Nasıl mı?
Önce İsrail’in yüz yıllık planına bakalım ve bu hedeflerini ne kadarını tutturabildiğine…
İsrail’in temelini oluşturan 1897’de Basel’de toplanan Siyonist Kongrenin 100 yıllık hedeflerini 3 ana başlık halinde özetleyelim.
1-İlk 50 yılda Filistin’e yerleşimi sağlamak, ileride kurulacak devletin temellerini hazırlamak. Kendilerine para karşılığı toprak satmayan Osmanlı Sultanı İkinci Abdülhamid’i tüm nüfuzlarını kullanarak tahttan indirmek (-ki Sultan Abdülhamid’in tahttan indirilmesi hadisesinde, hal fetvasını padişaha arz eden heyette Selanik Mebusu Yahudi Emanuel Karasu’nun bulunması bunun en bariz misalidir) ve Osmanlı Devleti’nin yıkılmasını sağlamak böylelikle Filistin bölgesine yerleşmek.
2-İkinci 50 yılda İsrail isminde bir devlet kurmak.
3-1897 Basel Kongresinin 100. Yılında Nil’den Fırat’a Büyük İsrail Devleti’ni kurmak.
Peki öyle oldu mu? Hedeflerini ne kadar tutturdular? Değerlendirelim.
1-1917 tarihinde 20 yıl sonra İngilizlerin bölgeyi işgali yaşandı. Balfour deklarasyonu ile Filistin topraklarında Yahudilere ait bir devletin kurulmasına izin verildi. Ve bölgeye Yahudi göçü hız kazandı. Gelişmelere bakıldığında ilk hedef tutturulmuş gözüküyor.
2-İkinci hedefleri olan devlet kurma planları da bir yıl ertelemeyle Kongrenin 51. Yıldönümünde gerçekleştirildi. 1948’de 14 Mayıs’ta Filistin topraklarında İsrail Devleti kuruldu.
3- Üçüncü hedeflerine geldiğimizde planlar şaşıyor. 100 yıl çoktan doldu. Hesaplarına göre 1997’de Büyük İsrail’in kurulması gerekiyordu. Ama ortada ‘Nil’den Fırat’a kadar Büyük İsrail’ diye bir şey göremiyoruz. Hedeflerine asılıyorlar, terör örgütleri kuruyorlar, bölgeyi kana buluyorlar ama işler sürüncemede kalıyor.
İşgalci ve terör devleti İsrail bilsin ki BİZler buna asla izin vermeyeceğiz.
Kudüs’ün, Filistin’in özgürleşmesi için kanımızın son damlasına kadar mücadeleyi sürdüreceğiz.
Hal böyleyken şu soruyu irdelemekte fayda var.
İsrail’in planlarını sürüncemede bırakan unsurlar nelerdir?
Öncelikle çok temel bir katkıyı atlamamak lazım.
Hatırlatma fayda var. Necmettin Erbakan Basel kongresinin gerçekleştirildiği salonda büyük bir buluşma gerçekleştirmiş ve ‘Yeni bir dünyanın kurulması’ için adım attığını ilan etmiştir. Bu buluşma Türk halkına, ümmete ve dünyaya yeni ve öncü bir adımı dillendirmektir.
Bu söylem yani Milli Görüş bir aksiyon olarak her zaman İsrail için can sıkıcı bir işleve sahip olmuştur. Nitekim Erbakan Hoca 1997’de postmodern darbeyle devrilmiş ancak ardından gelen Ak parti iktidarında Recep Tayyip Erdoğan İsrail’e “one minute” diyerek etkili bir tokat atmıştır. Böylelikle Erdoğan ümmete özgüven aşılamış, Siyonistlere korku salmıştır. Yani İsrail’in hedeflerinin ertelenmesinde en büyük ikinci katkı Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan gelmiştir.
Maddeleştirmek gerekirse İsrail’i hedeflerinden uzaklaştıran unsurlar;
1-Türkiye ve İran’ın dik duruşu,
2-Liderleri satın alınan ama halk olarak bedel ödemeye hazır ümmetin varlığı,
3-Filistin halkının destansı mücadelesi ve direnişi,
4-Siyonist olmayan Yahudiler ve Evangelik olmayan vicdanlı Hristiyanların da Filistinlilerin haklarına destek olmaları.
Son söz olarak;
Terör devleti İsrail ve Büyük Şeytan ABD bilsin ki!
6 Aralık, Müslümanlar için ‘hüzün günü’ değil, silkelenmenin ve uzun soluklu direnişin yeniden başladığı bir milattır.
Filistin meselesini dert edinen ve bunun için bir aksiyon ortaya koyan herkese selam olsun.