Kudüs’ü çok dinledim, duygusal olarak (bilgi eksikliğiyle beraber) çok savundum; ama yaşamadan anlatılamazmış bu kutlu şehir, bu kutlu emanet. Nitekim 22-27 Temmuz tarihleri arasında Mirasımız Derneği’yle gazeteci kafilesi olarak her yerinde Osmanlı’nın mührü bulunan Kudüs’teydik. Uçaktan iner inmez bizi karşılayan otobüs şoförü, boynumuza sarılmasının ardından hüzün dolu şu sözü sarf etti: “Osmanlı’nın işgal altındaki son şehrine hoş geldiniz.” Bu karşılama her şeyi anlatıyordu aslında. Demek oluyor ki İsrail aslında Türkiye’de işgalci konumundaydı. Zira Filisin, Osmanlı’ya karşı bağımsızlığını ilan etmemiş, Osmanlı toprağı olduğu zamanlarda İşgal edilmiş hâlâ işgal atındaydı.
Kudüs anlatılandan bambaşkaymış, hakikaten yaşanmadan anlatılamazmış. Orada kılınan namazlar tarif edilemez, maneviyatın zirvesi Kudüs’süz görülemezmiş. Beytül Makdis’te Müslümanlar’ın namaz kılması ile ilgili sıkıntı yok; lakin Siyonist İsrail askerleri tüm kapılarda işgalci durumunda, istediği alçak hareketi anında yapabiliyordu. Türlü türlü zorbalıklara şahitlik ettik. Kadim Kudüs’ün her karışını gezme fırsatımız oldu. Mirasımız Derneği’nin yardım ettiği, evini onardığı ailelerle hasbihal ettik, hangi sokakta gezdiysek bizi gören “Türkiye, Recep Tayyip Erdoğan” dedi, sarıldı şevkle, özlemle sıkı sıkıya. Hiç yabancılık çekmedik çünkü orası Osmanlı şehriydi, sanki evimin olduğu bir ara sokağa gelmiştim; ne kadar bizden, ne kadar aitim o sokaklara ama hayret evimin iki sokak ötesine hiç gitmemişim. Filistinliler’i tek kelimeyle tarif etmek zorunda olsaydım o kelime “asalet” olurdu, çok asil insanlar. Evleri zorla ellerinden alınıyor, malları gasp ediliyor, kıt kanaat geçiniyorlar ama ona rağmen geri adım atmıyorlar. Konuk olduğumuz evlerden birisinde “Vatan sevgisinin ne olduğunu” yaşayarak gördük. Siyonist İsrail’in evleri için açık çek ve ABD’de vatandaşlık teklif ettiği bir aileye “Neden kabul etmediniz” diye sorunca; evin büyüğü “Vatanım, ailemden, çocuklarımdan hatta canımdan daha önemli” diye cevap verdi. Filistinliler’in Kudüs davasına bakışı budur, gerekirse ölür ama bir karış vermez.
Gördüğüm en ilginç enstantanelerden biri de kahraman komutan Selahaddin Eyyubi’nin evindeydi. Kıyamet Kilisesi’ne bitişik bulunan evi koruyan yoksul ailenin meskenine girdiğimizde her yerde Recep Tayyip Erdoğan fotoğrafları vardı ve bir de Siyonistler’e meydan okuyuşlarının izleri vardı. Anladım ki Filistinliler, Erdoğan’ı bizden daha iyi tanıyor, daha samimi seviyordu. Kimle karşılaşıp hasbıhal ettiysem hepsi hep bir ağızdan “Türkiye ve Erdoğan sayesinde ayaktayız” diyordu. Biz bunu Türkiye’de söylediğimizde homurdanan sözde Filistin savunucularının da ne denli ikiyüzlü olduğu, bir şımarık kesimin sırf Erdoğan’a sataşma pahasına Filistin’i istismar ettiğine de ayn-el yakin şahitlik ettik. Hepimizin Kudüs’e gidip oranın Müslümanlar’a ait olduğunu göstermesi gerek, başka çare yok. Rusya’dan Filistin’e gelen Rus turist sayısı 500 bini geçmişken Türkiye’den ancak 20-30 bin kişinin gidiyor olması acilen tedavi etmemiz gereken bir yara…