Hepimizin başına gelmiştir; arkadaş ortamında, iş yerinde, hatta belki de aile sofrasında dedikodunun ortasında buluveririz kendimizi. Kimi zaman eğlenceli, kimi zaman ise rahatsız edici olan bu durumun aslında sanatsal bir yetenek olduğuna da inanırım. Bir düşünün... Bir haberin, bir olayın ya da bir kişinin detaylarını öğrenmek, sonra bunu başkalarıyla paylaşmak... Hem de öyle bir şekilde paylaşmak ki, karşınızdaki kişi sıkılmadan, gözlerini sizden ayırmadan dinlesin.

Şimdi dedikoducuları üzecek bir Yargıtay kararından bahsetmek istiyorum.

Yakın zamanda karşıma çıkan bir haber, iş dünyasında dedikodunun nelere mal olabileceğini bir kez daha gözler önüne serdi. Gece bekçisi olarak görev yapan bir çalışan, işten çıkarılmasının ardından haklarını aramak adına İş Mahkemesi'ne başvurdu. Ancak işveren, gece bekçisinin işini etik ve dürüstçe yapmadığını, aksine dedikodu yaparak çalışanları birbirine düşürdüğünü ve iş yerinin sözlü kurallarına rağmen bu davranışlarına devam ettiğini savundu. İşveren, bu nedenle iş sözleşmesinin haklı sebeplerle feshedildiğini belirterek, davayı reddetmesini talep etti. Mahkeme, konuyu detaylıca inceledikten sonra davayı kısmen kabul etti. Ancak karar, hem gece bekçisi hem de işveren tarafından temyiz edildi. Bu noktada devreye giren Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, önemli bir karara imza attı. Yüksek mahkeme, mesai arkadaşlarının dedikodusunu yaparak onlara iftira atan gece bekçisinin tazminatsız olarak işten çıkarılmasını haklı buldu.

Peki, bu kararın ardından hepimiz kendi içimize dönüp düşünmeliyiz: Dedikodu gerçekten de masum bir sohbet mi yoksa etik ve ahlaki değerlerimizi sorgulamamız gereken bir durum mu? İşte burada ahlaki ve etik kurallar devreye giriyor. Dedikodu, bir başkasının özel hayatına, kişiliğine ve itibarına zarar verme potansiyeli taşıyan bir eylem. Bu nedenle, dedikodunun zararsız bir eğlence olmadığını, aksine insanlar arasında güveni ve saygıyı zedeleyen bir davranış olduğunu unutmamak gerekir.

Ahlaki ve etik kurallar, toplumun düzenini, bireylerin birbirleriyle olan ilişkilerini düzenleyen yazılı olmayan kurallardır. Bu kurallar, bize başkalarına nasıl davranmamız gerektiğini, saygı ve hoşgörü çerçevesinde nasıl bir iletişim kurmamız gerektiğini öğütler. Dedikodu yapmak, bu kuralların dışına çıkmak anlamına gelebilir. Çünkü dedikodu, karşımızdakine duyduğumuz saygıyı zedeler ve güven ortamını bozar.

Yargıtay'ın bu kararı, hepimizin ahlaki ve etik değerler çerçevesinde hareket etmesi gerektiğini bir kez daha hatırlatıyor. İletişim kurarken, dedikodunun ötesine geçip, saygılı, anlayışlı ve hoşgörülü olmamız gerektiğini unutmamalıyız. Unutmayalım ki, sağlıklı iletişim, güçlü ilişkilerin temelidir.