Kapitalist sistemin çarkı ne pahasına olursa olsun dönmeli… O çarkın yakıtı ise mazlumların kanı ve gözyaşı… Şu anda dünyanın en mazlum milleti ise Ümmet-i Muhammed… Afganistan, Irak, Suriye, Mısır, Libya, Doğu Türkistan, Somali, Arakan, Yemen vs. dünyanın dört bir yanında oluk oluk Müslüman kanı akıyor. Her yerde farklı bir gerekçeyle Müslümanlar hedefe konmuş durumda…
Ya Müslümanlar, doğrudan ehl-i küffarın zulmüne uğruyor ya da ehl-i küffarın ekmiş olduğu fitne tohumlarıyla Müslümanlar birbirine zulmediyor. Müslümanlar arsında birlik yok, bırakın birlik olmayı müthiş bir güvensizlik, nefret ve düşmanlık var. Durum bu olunca da ehl-i küffar için İslam âlemi kolay lokma oluyor ve onlar da istedikleri gibi İslam âlemini ve Müslüman coğrafyasını dizayn edebiliyorlar.
İslam âleminde Batı için tehlike olabilecek küçük bir hareketlenme, millî bir duruş, aykırı bir ses çıksa o sesin çıktığı toprakları öyle bir kuşatıyorlar ki… Ya doğrudan müdahale edip o toprakları özgürleştiriyorlar(!) ya da içerideki işbirlikçi hainleri, piyonları kullanarak o toprakları Müslümanlar için cehenneme çeviriyorlar. Bunun en bariz örneğini Mısır’da gördük.
Afganistan’daki, Libya’daki, Irak’taki, Suriye’deki, Yemen’deki, Somali’deki durumlar da zaten malum… Özellikle Suriye üzerinden ülkemizi kuşatmaya çalışıyorlar. Suriye’deki savaşı, kargaşayı, kaosu ülkemize sıçratmak için uğraşıyorlar. Türkiye’ye doğrudan müdahale edemedikleri için de bunu içerideki piyonlarıyla yapmaya çalışıyorlar.
Neler yapmadılar ki son yıllarda ülkemizi iç savaşa, kaosa sürüklemek için!.. Hükûmeti devirmeye yönelik askeri darbe girişimleri, laik-Kemalist CHP’liler ve marjinal gruplar eliyle gezi kalkışması, Paralel İhanet Çetesi eliyle 17-25 Aralık darbe girişimi… PKK terör örgütü ve onun siyasi uzantısının Güneydoğu ve Doğu Anadolu’da çıkarmaya çalıştığı kaos, isyan, iç savaş…
Hamdolsun ki bütün bu girişimler, önce Allah’ın inayetiyle sonra da Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın cesareti, becerisi ve liderliğiyle kazasız belasız atlatıldı. Yoksa bir Mısır, Suriye, Libya olmamız çok uzak değildi.
Ülkemizin Batı’ya olan bağımlılığın azalmaya başlaması, Batı’dan bağımsız politikalar üretmeye başlaması, bölgesinde güçlü bir aktör olarak ortaya çıkması, dünya siyasetine yön veren güçleri müthiş rahatsız ediyor.
Ama artık kritik eşik aşıldı… Şimdi rol biçilen değil, yolunu kendi seçen bir ülkemiz var… Bundan sonra da gezi olaylarında olduğu gibi belli odakların piyonu “içip sızanlar” değil; bilinçlenmiş, dünya siyasetini iyi okuyan, kalbi Ümmet-i Muhammed için atan, tüm dünyadaki mazlumlar için “içi sızlayanlar” önce ülkemizi layık olduğu yere getirecek, sonra da dünyayı kurtarıp yeni dünyayı kuracak inşallah…
Kimse kızmasın, hepimizin bildiği gibi içip sızanların ne kendilerine ne dünyaya bir faydası dokunur ama içi sızlayanlar öyle mi? Onlar, hem ülkelerini hem insanlığı kurtaracak inşallah!..