Bir düşünelim;

Hâlbukiİslâm itikadına göre Hz. İsa, Yahudiler tarafından çarmıha gerilmemiştir.

Memleketimizde yıllar yılı kesif bir Hristiyanlık propagandası altında yaşadığımız için Hz İsa’nın çarmıha gerilmediğine mümkün değil bugün kimseyi inandıramazsınız.

Her gün seyrettiğimiz yerli ve yabancı filmler ve diziler, sosyal medyanın her türlüsü, günlük gazetelerin çoğu, çeşitli yayınlar vesaire…

Sessiz sedasız bilinçaltımıza yerleştirerek, bizleri Hıristiyan inancını kabule zorluyorlar…

İslam topraklarında bir Hıristiyan toplumu yetiştirmek için çalışılıyor.

Şimdi oturup yeniden bir düşünelim;

Gençlerimizi deizmin pençesinden neden kurtaramıyoruz?

Veyahut bir kültür iktidarı neden kuramıyoruz?

Hıristiyan takviminin kullanıldığı, Noel’in kutlandığı,

Latin harfleriyle eğitimin verildiği,

Faizin can damarı olduğu finansal kapitalist sistemin hüküm sürdüğü bir ülkede bunlar mümkün olabilecekmiş gibi bu soruları neden soruyoruz?

Neden havanda su dövüyoruz?

Dahası var;

İsviçre medeni kanununa göre sosyal hayatını idame ettiren, Faşist İtalyan ceza hukukuna göre cezalandırılan, Fransız idare hukukuna göre idare edilen bir devletin vatandaşları olarak nasıl bir İslami hayat yaşayacak ve nasıl bir kültür iktidarı kurabileceğiz?

Bütün bunlar böyle olmasın diye, gençlerimiz zihin berraklığına kavuşsunlar diye tedricen de olsa esaslı ve köklü değişiklikler ve düzenlemeler yapabilme aşamasına henüz gelemedik.

Cumhuriyetten bu yana kaybettiklerimizi, elimizden alınanları geri alabilmek için ciddi adımlar atabilmiş ve cesaret sahibi olabilmiş değiliz.

Kabul ediyorum ki kolay değil…

Üzerimizde yüz yılların tahribatı, talanı, acıları ve yaşanılanları var.

Hatta şunu da kabul edelim ki, yüz yıldır ilk kez bunları konuşabiliyor olduğumuz bir mevsimin içindeyiz.

Dün bu ve buna benzer yazılarairticayı hortlatmaktan ceza kesiliyordu.

Müslümanların, muhafazakâr camianın bir kültür iktidarından bahsetmesi bile çok önemli seviyedir.

Fakat neleri ve ne çabuk kaybediyor olduğumuzu da görebilelim;

‘Zümrüt Apartmanı’ kitabı ile ortaya çıktı ki, kültür ve edebiyat adı altında bize ne facialar yutturuluyor.

Ve daha ne ‘Zümrüt Apartmanları’, ne ‘Mahremler’, ne ‘Gece Sesleri’ ve ne ‘Paramparça’kitapları var gençlerimizin okuduğu sözde edebi paçavralarıniçinde…

Zaman geçiyor…

Yüzyılların tahribatını on beş, yirmi yılda elbette telafi edemeyiz..

Fakat bu iktidar imkânı elimizden gidince,

Yapamadıklarımız, yaptıklarımızdan mutmain olmamıza müsaade vermeyecek…