Manzara şu; altı yedi ilahiyatçı bulunuyor, çıkarılıyor ekrana. Boy boy; tartışmak üzere. Kavga etsinler diye. Biri, belli fitne fücur için seçilmiş olanı, yemi takıyor oltaya. Diğerleri oltanın ucunda çırpınan sazanlar gibi. Başlıyor kavga. “Ben daha sözümü bitiremedim…” “Hayır, asıl siz kendinize bakın…” “Söz istiyorum ama…” “Lafımı kesmeyin…”

Aylardan Ramazan ya; “dinî içerik” lazım reyting suyuyla dönen değirmene. Reyting dediğin bulanık suyla döner; kavgayla beslenmeli. Centilmenlik, su taşımaz bu değirmene. Berrak söyleyişi, insafla hatırlatışı, işin künhüne varışı, nazikçe uyarışı yemez televizyonun tezgâhı. Sevmez incelikleri. İlle de kavga; ağır suçlama, etiketlemek hemen. “Asıl sen…” diye başlayan meydan okumalar; sokak kavgası. Aylardan Ramazan ya…

Birisi diyesiymiş ki: “Said Nursi hurafenin başı…” Reyting tezgâhına ilk çivi çakılıyor; gerilim had safhaya yükseliyor.

Mübarek olsun! ‘Bana yazdırıldı’ demiş mi dememiş mi Said Nursi… Demiş de, koca külliyatı bitirdin de, oraya mı takıldın? Al işte bana da yazdırılıyor; bak… Kolay mı yazmak? Parmakların olacak, onların bağlı olduğu bir bilek, onun da bağlı olduğu bir omuz. Sonra o parmaklar akıldan süzülen düşünceleri kalem ucuna taşıyacak, kâğıtlar üzerinde harfler sıralanacak. Okunacak, okunacak, okunacak, bitmeyecek. Kalbin en güzel köşesinde yer edecek Said Nursi’nin yazdıkları; hiç eskimeyecek. Kur’ân’ın tercümanı olarak yankılanacak. Vahyin taze nehrinden duru damlalar olarak akacak. Sizin doçentlik tezinizin çetrefilli kelimeleri hangi garibana çare oldu reyting kahramanı hocam? Tehdit eden oldu mu yazmayın diye? Azıcık düşün; elini tutacaklar Said’in, yazmasın diye sürecekler; yakıp yıkacaklar mülkünü, kelepçeler takacaklar, ayaklarına pranga vuracaklar, boynuna urgan dolamaya kalkacaklar… Ama o yazacak, sigara kâğıdına yazacak, kibrit kutusuna yazacak…

Yazmanın bedelini ödemeyen sen, yumuşacık koltuğa yaslanıp reyting değirmenine boca edeceksin lafını. Oh, ne rahat! Sana verilen dudakları, kalbine emanet edilen taze nefesi, yıllarca biriktirdiğin bilgini kavga ateşine üfleyeceksin. Ateşe odun taşıyacaksın, ipler eğireceksin merhametsizce. Din adına kavga görüntüsü veren zembereğin yayı olacaksın.

Biliyorsun ki, Said Nursi peygamberlik iddia etti diye ima edersen, birilerinin tansiyonu yükselecek. Adın orada burada zikredilecek. Reytingin yükselecek. Reklamın kötüsü bile iyidir diyeceksin.

Adama sormazlar mı -adama ama- Said Nursi’nin hangi zahmetine ortak oldun? İdamı sıradanlaştırmış hangi mahkemenin gözü dönmüş savcısına sırf masum kızının hatırına son anda beddua etmekten vazgeçecek merhametin acısı yerleşti dudağına? İdam ipini yağlarken tek partinin muktedirleri tebessümü yüzünden eksik etmemek nedir bilir misin?

Said Nursi, “Bana yazdırıldı” demiş, öyle mi? Seni kim yazdı be adam, seni hücre hücre yazan kim de, yazmak gibi muhteşem bir fiilin faili sanıyorsun kendini? Biliyorum derdin düşünmek değil; kavga çıksın, uluorta bağırılıp çağırasın diye kuruldun o koltuğa?

Hurafeci mi arıyorsun?

Reyting ağacına çaputlar bağlıyorken göreceksin kendini. Şöhret türbesinin eşiğine diz çökmüş, secde ederken bulacaksın kendini…