Suriye’nin orta kesimindeki Humus kentinde, perşembe günü Esed rejimine bağlı Harp Okulunun kalabalık mezuniyet törenine dron ile düzenlenen saldırıda aralarında sivillerin olduğu onlarca kişi öldü. Törende, rejimin Savunma Bakanı Ali Mahmud Abbas ve üst düzey ordu yetkilileri ile bazı üst düzey siyasi yetkililer de bulunuyordu. Saldırının hemen ardından Esed rejimi İdlib’deki Heyet Tahriru’ş-Şam (HTŞ) ve Türkistan İslam Partisi’ni (TİP) suçladı. Aynı rejim, saldırıda Ali Mahmud Abbas’ın öldüğüne dair haberleri de hızla yalanlayarak, Abbas ve üst düzey kurmayların saldırıdan yaklaşık 20 dakika önce tören alanını terk ettiğini bildirdi.

Buna karşılık Suriye’nin kuzeyindeki muhalif gruplar, saldırının kendileriyle alakası olmadığını belirtirken ne HTŞ ne de TİP’ten saldırıyı üstlenen herhangi bir açıklama gelmedi. Buna rağmen rejim güçleri, saldırıdan sorumlu tuttuğu HTŞ ve TİP’i bahane göstererek iki gündür İdlib ve Halep kırsallarındaki sivil yerleşim alanlarına top ateşi ve füze saldırıları düzenliyor. Son iki günde düzenlenen bombardımanlarda en az 25 sivil ölürken onlarca sivilin yaralandığı da gelen bilgiler arasında.

Kritik zamanlama

Saldırının zamanlaması ise oldukça kaotik bir ortama denk geldi. Suriye’nin güneyindeki Suveyde’de Dürzi topluluğun barışçıl protestoları 45’inci gününü tamamlarken, Lazkiye ve sahil bölgelerinde yaşayan ve devrimin başından beri Esed rejiminin yanında duran Alevi/Nusayri topluluk içerisinde de rejime yönelik itirazların arttığı bir döneme rastladı geldi saldırı. Yine Lazkiye’de, Esed ailesinin üyeleri Beşşar Esed’in amca çocukları, uyuşturucu Captagon ticareti ve çeşitli bölgelerden elde edilen gelirlerin paylaşımı konusunda ciddi bir çatışma içindeydi.

Kuzeyde ise Türkiye’nin terör örgütü PYD/PKK’ya yönelik yürüttüğü hava harekâtları saldırının olduğu gün başlamıştı. Bununla birlikte Uluslararası Adalet Divanı, daha önce Hollanda ve Kanada tarafından Esed rejiminin Suriye’deki hapishanelerde işlediği vahşi işkenceler hakkında yargılama sürecinin başlatılması için yapılan başvuruyu kabul etmesinden birkaç ay sonra davaya ilişkin ilk oturumun 10-11 Ekim’de Lahey’de yapılacağını duyurmuştu. Yine bir başka dikkat çekici uluslararası gelişme ise Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenskiy’nin geçen hafta G7 ülkelerine gönderdiği bir mektupta, İran’a bağlı mezhepçi militanların Suriye’de kamikaze drone ürettikleri merkezlere hava bombardımanları yapılmasını istemesi ve destek verilmesi hâlinde bu bombardımanları Ukrayna ordusunun da yapabileceğini bildirmişti.

Bütün bu gelişmeler üzerine meydana gelen Humus’taki saldırı henüz herhangi bir tarafça üstlenilmedi. Bu durum iki gündür çeşitli senaryoların üretilmesine sebep oluyor. Bu senaryolarla ilgili bir beyin fırtınası yapılması hâlinde üzerinde durulması gereken en önemli nokta, saldırının kime yaradığıdır.

İhtimaller

Konuşulan ihtimaller arasında saldırının HTŞ ve TİP tarafından yapıldığı ya da Esed rejimine bağlı grupların rejimin üst düzey yöneticileri ile koordineli hâlde saldırıyı kuzeye yeni bir operasyona bahane üretmek için yapıldığı öne çıkıyor. Bazı çevreler ise Ukrayna ordusunun istediği desteği aldığını ve yukarıda bahsettiğim operasyonlarına başladığını öne sürüyor.

Saldırının HTŞ/TİP tarafından yapıldığı iddiasına baktığımızda göze çarpan ilk nokta HTŞ/TİP’in bu kadar uzak mesafede nokta saldırı yapabilecek bir dron teknolojisine sahip olup olmadığı sorusudur. Saldırı, HTŞ/TİP’in etkin olduğu bölgeye 70 kilometre uzakta gerçekleştirildi. Bugüne kadar her ne kadar HTŞ militanları en uzağı 12 kilometre uzaktaki Nebi Yunus tepesi olmak üzere çeşitli rejim noktalarına sızma operasyonları gerçekleştirse de daha önce dron teknolojisiyle böyle bir saldırı gerçekleştirdiği kayıtlara geçmedi.

Beşşar Esed, henüz yakın bir zaman önce HTŞ’nin kontrolündeki alanlara daha yakın olan Halep kent merkezine giderek bir şov yapmıştı. Eğer HTŞ/TİP’in böyle bir drone teknolojisi olsaydı hiç şüphesiz bu fırsatı kaçırmazlardı. Bununla birlikte son dönemde Suriye ekseninde değişen bazı siyasi parametreler içinde HTŞ’nin herhangi bir ülkeden bu drone teknolojisini edinmiş olduğu ihtimali düşünülse bile ABD başta olmak üzere uluslararası güçlerin devrimin başından beri muhalifler ve HTŞ’ye ağır silah, anti uçak füzeleri ve benzeri üst düzey teknolojik silahları elde etme konusunda ambargo uyguladığı unutulmamalıdır.

Bununla birlikte, böyle bir saldırıyı gerçekleştirmesi halinde rejim ve Rusya’nın hava saldırılarına maruz kalacağı neredeyse kesinken ve bu hava gücüne karşı herhangi bir koruması yokken HTŞ’nin böyle bir işe girişmiş olması mantıktan uzak bir hareket olurdu.

Saldırının rejim tarafından düzenlenmiş olduğu iddiasına baktığımızda ise göze çarpan ilk nokta rejimin son zamanlarda kendisine eleştiriler yönelten Alevi/Nusayri azınlığı yeniden konsolide etmeye çalıştığı ihtimali öne çıkıyor. Zira rejimin devrimin başından beri “ben olmasam teröristler sizi topluca katleder” psikolojisiyle yanında tuttuğu azınlıklara bu ihtimalin uzak olmadığını göstermiş isteyebileceği düşünülebilir.

Bir başka ihtimal ise bu saldırıyla rejimin güneydeki protestolara yönelen dikkatleri dağıtarak barışçıl protestoları manipüle etme girişimidir. Mart 2011’de başlayan barışçıl protestoların benzeri bir yöntemle Suriye ordusuna bağlı kuvvetlere yapılan ve 120 askerin öldüğü saldırının ardından rejim tarafından şiddet sarmalına dönüştürülmesi düşünüldüğünde rejimin yeniden böyle bir yönteme başvurmasının şaşırtıcı olmayacağı söylenebilir.

Esed rejiminin saldırıyı kuzeydeki bölgelere yeni bir askerî operasyon başlatmak için yaptığı ihtimali ise kanaatimce diğerlerinden daha zayıf bir ihtimaldir. Zira Rusya’nın Ukrayna savaşında köşeye sıkışmış olması nedeniyle hava gücünü Suriye’ye yığması olası gözükmüyor. Buna karşılık Esed rejiminin yıllardır bölgeye yerleşmiş ve savaş stratejileri konusunda epey mesafe kat etmiş HTŞ’ye karşı Rusya olmadan ciddi bir başarı kazanması mümkün gözükmüyor. Zaten uluslararası ambargolar altında olan ve 12 yıldır asker kaynağını büyük oranda eriterek İran’a bağlı mezhepçi milis gruplara bağlı kalmış rejimin böyle bir maceraya girişmesi halinde çok ağır kayıplar vereceği kesindir.

Bu noktada, Suriye’de kamikaze dron teknolojisinin yoğun olarak İran’a bağlı mezhepçi militanlar tarafından kullanıldığı hatırlanmalıdır. İran bu konuda son dönemde epey bir mesafe kat etmiş ve Rusya’ya bile kamikaze dron desteği sağlama noktasına gelmiştir. Rusya’nın Ukrayna’daki operasyonlarında İran yapımı kamikaze dronları çok sık kullanması da bunu çarpıcı olarak ortaya koyuyor. Hal böyle iken rejime yakın yayın yapan bazı sosyal medya hesaplarında Lazkiye’de bulunan rejim komutanlarından birinin “dronun saldırıdan 40 dakika önce İran’a bağlı milis grupların bölgesinden havalandığını ve bu durumu rejime bildirdiklerini ancak rejim yetkililerinin bunun bir rutin uçuş olduğunu söylediğini” ifade etmesi dikkat çekicidir.

Artan saldırıların kilit noktası

Yukarıda belirttiğim gibi rejimin Rusya’nın hava desteği olmadan İdlib’e başarılı bir operasyon yapabilme ihtimali oldukça zayıftır. Rusya ise 5 Mart 2021’de Türkiye ile birlikte bir ateşkese garantör olmuştur. Bununla birlikte özellikle Ukrayna’daki gelişmeler Rusya’nın dikkatini başka bir tarafa yoğunlaştırma ihtimalinin uzak olduğunu gösteriyor. Yine de rejim güçlerinin son iki günde sivil yerleşim alanlarına düzenlediği bombardımanlara Rus uçaklarının da yer yer katıldığı göz önünde bulundurulması gereken bir durum.

Uluslararası Adalet Divanı’nın rejimi yargılamaya başladığı bir vasatta, büyük çaplı katliamlar yaşanması hâlinde uluslararası güçlerin buna nasıl bir tepki vereceği oldukça önem taşıyor. Zira böylesi bir vasatta ve özellikle son dönemde Suriye’ye ilişkin siyasi çözüm sürecinin hayata geçirilmesi için diplomatik trafiğin artmasıyla rejime baskı kuran uluslararası güçlerin yeni bir katliam dalgasına sessiz kalması bu hareketliliğin inandırıcılığını tamamen yitirmesine sebep olacaktır.

Sonuçta şimdilik şu söylenebilir; Humus’taki saldırı Alevi/Nusayrilerin yeniden rejimin arkasında konsolide olmasına kısmen katkı sağladı ancak bu azınlık grup rejimin arkasında durup insan kaynağını daha nereye kadar tüketecek? Bu soru düşünmelidir. Hele ki Suveyde ve İdlib’den Nusayrilere geçmişi unutma ve ülkeyi açlık ve fakirliğe mahkûm eden Esed rejiminden uzaklaşma yönünde yoğun barışçıl çağrılar yapılırken...