Hamas’ın 7 Ekim’de sürpriz bir şekilde gerçekleştirdiği "Aksa Tufanı" saldırısının ardından başlayan tufan, bugün dört günlüğüne dinmiş gözüküyor. Bu aslında yalnızca İsrail’i değil beraberinde Gazze’yi de silip süpüren bir "Tufan" oldu. İsrail’in 7 Ekim’den beri süren acımasız bombardımanları Gazze’yi yakıp yıktı. The New York Times’ın uydu görüntülerinden analiz ederek ulaştığı verilere göre, 48 gün süren İsrail saldırıları sonucunda Gazze’deki binaların yüzde 51’i kısmen tahrip oldu. Tamamen yerle bir olan binaların oranı ise yüzde 18’e ulaştı.

Bu süreçte:

- 6 bin 150 çocuk

- 4 bin kadın
- 5 bin yetişkin erkek

- 22 Sağlık çalışanı

- 11 Gazeteci

İsrail bombardımanlarında öldü. İşgalcilerin Aksa Tufanı’nın ilk günkü kayıplarıyla birlikte:

- 400 asker

- 800 yerleşimci

Hamas’ın saldırıları ve Gazze’de süren çatışmalarda öldürüldü. İşgalcilerin verdiği zırhlı araç kayıpları ise 300’ü aşarken, ekonomi alanında otorite kuruluşlara göre, İsrail için bu savaşın mali yükü 48 milyar dolara ulaştı. Ayrıca söz konusu kurumlar, İsrail’in yaşadığı ekonomik krizin 2024 yılında üç kat artarak devam edeceğini söylüyor.

Tel Aviv’deki siyasi kriz de buna ek olarak İsrail’in bundan sonraki günlerinin kolay olmayacağını gösteriyor. Uzun zamandır İsrail siyasetini kasıp kavuran Netanyahu-Barak ve Netanyah-Gantz çekişmesi iyice ayyuka çıkarken ordu içerisinde de farklı sesler ilk günden itibaren yükseldi.

Bu noktada, Hamas cephesindeki siyasi meselelerin şimdilik bu gaile geçene kadar bizim açımızdan en azından rafta durması gerektiğini düşünenlerdenim. Elbette bu gaile geçtiğinde ve işgalciler çekildiğinde oturup bu konuyu da bütün ümmetin ciddi bir şekilde tartışması şart.

*

Yukarıda özet bir şekilde çizmeye çalıştığım tabloyu zihnimizde bir yerde tutarak bugün itibarıyla başlayan geçici ateşkes sürecinin üzerine düşünelim. Bu ateşkes, iki taraf açısından da zaruri bir araydı ve bu ara verildi. Bu noktada Gazze halkının acılarının son bulmasını isteyen her hükümetin ve her uluslararası kurumun odaklanması gereken en önemli nokta bu geçici ateşkesin kalıcı bir savaşsızlık haline evrilmesidir.

Dört gün sonra İsrail saldırıları yeniden başlasa da ateşkesin kalıcı hale gelme ihtimalini yüksek gördüğümü söylemek istiyorum. Bunun hem iki taraf açısından hem de uluslararası toplum açısından mücbir sebepleri olduğunu düşünüyorum.

İsrail açısından baktığımızda, Gazze’ye yönelik operasyonlar için 48 gün geçmesine rağmen henüz net bir hedef konulamamasının bunun en önemli sebebi olduğu kanaatindeyim. Bir başka sebep ise kara operasyonunun getirdiği külfetler ve verdirdiği ağır kayıplardır. İsrail medyası ve askeri uzmanlar arasında konuşulan en temel konu İsrail ordusunun böyle bir operasyon için hazır olmadığı gibi yeterli de olmadığıdır. Sahada da bu gerçek yukarıda bahsettiğim kayıplara bakıldığında Tel Aviv’deki “katliam makinası generallerin” dikkatini mutlaka çekmiştir. Buna ek olarak ABD’nin de İsrail tarafına ısrarla kara operasyonunu meskun mahallere taşımaması ve sınırlı bir operasyonla yetinmesi yönünde yapılan telkinler işgal hükümetine de gerçeği gösterecektir. Zira Savunma Bakanı Yoav Gallant, ateşkesin ilk gününde yaptığı açıklamada, savaşın bitmediğini söylerken sonu ne olursa olsun sonuna kadar devam edeceklerini değil bu operasyonun yaklaşık iki hafta daha süreceğini söylemesidir. Hiç şüphesiz bir aydır yalnızca kuzey ve orta kesimdeki tarlalar ile batıdaki sahil şeridinden sadece birkaç savunmasız hastaneye kadar ilerleyebilmiş olan İsrail ordusunun iki hafta içinde Hamas’ı yok edeceğini kimse beklememektedir. Bazı İsrailli yetkililer ise henüz ateşkes başlamadan süresini 10 güne çıkarabileceklerinden bahsetmişlerdi.

Hasılı bu noktada başta Türkiye olmak üzere bölge ülkelerinden en büyük beklenti ateşkesin kalıcı olması için İsrail ve ABD’ye mümkün olan bütün kozlarıyla baskı yapmalarıdır. Özellikle Katar’ın geçici ateşkese ulaşılmasında oynadığı etkin rol hem takdire şayan hem de bölge ülkelerinin bir şeyleri değiştirebilecek imkanlara sahip olması açısından düşünüldüğünde oldukça önemli bir göstergedir.