Miladi 1320’li yıllardı. Müslüman Mali İmparatorluğu’nun başıydın. Askerlerin, hizmetkârların ve hanımlarınla hac yolculuğuna çıkmıştın. Yol boyunca uğradığın her şehirde önüne gelene altın dağıtmıştın. Kahire, senin dağıttığın altınlarla ekonomik krizden kurtulmuştu. Müslüman halklar için refah ve zenginlikle eş anlamlıydı senin ülkenin adı. Timbuktu’daki alimler, medreseler, kütüphaneler sayesinde İslami ilim ve irfanla da eş anlamlıydı.

Hey gidinin Kankan Musa’sı!

Bir zamanlar İslam dünyasına altın ve ilim saçan görkemli imparatorluğunun çocukları şimdi bir parça refah için Avrupalı misyonerlerin eline bakıyor. Sadece eline değil ağzına da bakıyor, bir dediklerini iki etmiyor.

Timbuktulu bir delikanlıyla tanıştık, ismi Amadu, o anlattı: Misyonerler, su ve elektrik götürdükleri iki Müslüman köyünü Hıristiyan etmişler. Acayip sarsıldım bunu duyunca. Amadu, “Merak etme, köylüler aslında hâlâ Müslüman, ama elektrik ve su kesilmesin diye kiliseye gidip geliyorlar. Namazları evde gizli gizli kılıyorlar” dediyse de, sarsıntım geçmedi (bugün hâlâ devam ediyor). “Bir sonraki nesil ne olacak? Ondan sonraki nesil ne olacak?” diye sordum. Sicilya ve Endülüs’te kaybolup giden gizli Müslüman nesillerden bahsettim. Bir şey demedi. Beraber 2000 kilometre yol gittik Mali topraklarında. O iki köy yolumuzun üzerinde değildi, ama içinden veya yanından geçtiğimiz köylerin belki 10 tanesinde de kilise vardı. Yoksul camilerin yanında zengin kiliseler.

– Amadu, bu köylerde ne kadar Hıristiyan yaşıyor?

– Yerli halktan hiç Hıristiyan yok. Köylerin hiçbirinde yok.

– Nasıl yok?

– Yok işte.

– Peki bu kiliseler neyin nesi?

– Misyonerler yaptı kiliseleri.

– Niye yaptılar

– Yaptılar işte. Yapıyorlar. Köylülere bağışlarda bulunuyor, sonra da köyün ortasına kilise yapıyorlar.

– Herhalde millet alışsın, yadırgamaz hale gelsin, misyonerlik çalışmalarının önündeki psikolojik bir barikat aşılsın diye.

– Bilmiyorum. Vardır bir hesapları.

– Köylüler “Burada kilisenin ne işi var? Biz hepimiz Müslüman’’ız” demiyorlar mı?

– Demiyorlar.

– Niye?

– Devleti zor duruma düşürmek istemiyorlar.

– Ne alâka?

– Avrupa ülkeleri Mali’’ye dini özgürlüklerin devamı şartıyla yardım ediyor.

– Ama bu köylerde dinlerini özgürce yaşayacak Hıristiyanlar yok ki.

– Olsun. Hıristiyanlar istedikleri yerde kilise yapamazlarsa “Mali’’de Hıristiyanlığa baskı var” derler. Yardımları keserler. Onun için halk çok dikkatli. Mali hakkında kötü raporlar yazmasınlar diye misyonerleri hoş tutuyor. Devletin bizden istediği bu.

İşte böyle, sultanım Kankan Musa. Ama iyi haberlerim de var. Mesela: Sahra çölünde, Timbuktu’ya birkaç kilometre mesafede bir kum tepesinin üzerinde, 8 ila 10 yaşlarında beş-altı çocukla, birbirimize Kur’an sureleri okuyarak anlaştık. Çok güzeldi.

***

Yukarıdaki satırları 2009 senesinde yazmıştım. O zamanlar Mali henüz hükümetin yakın ilgi alanına girmemişti. Artık girdi, elhamdülillah.

Afrika Açılımı kapsamında, geçenlerde Mali’nin başkenti Bamako’da büyükelçiliğimiz açılmıştı ve şimdi de Türk Hava Yolları’nın Bamako seferleri başlıyor. Gerisi TİKA, Diyanet vs, vs, vs…

Yeni bir gün başlıyor Kankan Musa’nın torunları için. Türkiye’li, aydınlık bir gün.

Hakan Albayrak