Yıkım ekibinin hedeflerinin arasında Türkiye’yi şahlandıracak bir tane büyük proje var mı? Yok.
Ya ne var? Büyük projeleri yıkım projeleri var.
Makine yapan makine gibi proje yıkan proje…
Hukukçuların kullanmaktan çok keyif aldıkları cümleyle, ‘hayatın olağan akışı içerisinde’ bu dev projeleri alıp daha fazla genişletmeleri, büyütmeleri, projelere proje katmaları beklenirken ağız birliği yapmışlar gibi (ki evet, yapmışlar) yıkmaktan, yok etmekten, rafa kaldırmaktan bahsediyor olmalarına ne demeli bilemiyorum.
Benden ziyade 24 Haziran günü vatandaş ne diyecek, o önemli…
Meydanlarda, televizyon ekranlarında yıkmaktan, kaldırmaktan, sökmekten bahsediyor olmalarının tek bir anlamı ve tek bir gayesi olabilir; Türkiye’nin hem ekonomik hem de coğrafi olarak büyümesini engelleyebilmek.
Değilse Türkiye’ye uluslararası alanda itibar ve ekonomik güç kazandıracak olan 3. Havalimanı, Kanal İstanbul, Yerli Otomobil gibi projelere neden karşı çıkıyor olabilirler ki?
Hatırlarsanız, 2013 yılındaki ayaklanma ile terörü bütün vatan sathına yaymak yoluyla hükümeti düşürmeye yeltenen Gezi Parkı temsilcilerinin bunlara benzer yıkım talepleri vardı;
Başta 3. Köprü, 3. Havalimanı, Kanal İstanbul, AOÇ ve HES’ler olmak üzere, nükleer enerji santrallerinin, kentsel dönüşümlerin, terörle mücadelenin durdurulmasını istiyorlardı.
Gezicisinden FETÖ’süne, CHP’sinden HDP’sine, Saadet’inden İyi’sine bir olmuşlar, birlik olmuşlar ne yapacaklarını değil ne yıkacaklarını anlatıyorlar meydanlarda…
PKK da bunlara sufle veriyor; “Kandil’in boşaltıldığını söyleyin. Saldırmasınlar!”
Öyle bir birbirine girmişlik, iç içe geçmişlik ki kimin ne dediği, ne diyeceği hiç belli olmuyor.
Eskiden siyasi partileri renklerinden fark edebilirdik.
Şimdi hiç fark edilmiyor, kimin nerede, ne adına konuştuğu ne yapmaya çalıştığı…
İşi o noktaya getirdi ki birisi, mültecilere kapılarını açtığı için Nobel’e aday gösterilen Cumhurbaşkanı’na inat olsun diye; “Türkiye’de 4 milyon Suriyeli var. Bayramda tatile gidip, 10 gün kalıp dönüyorlar. Böyle şey olur mu? Gidip kalabiliyorsan kal orada. Gittin mi bayram tatiline kapatırım kapıyı kalırsın orada. Burası aşevi mi? Benim vatandaşım işsiz emekli geçinemiyor”
Tarihin her döneminde Türk bayrağının gölgesi sığınılacak güvenli bir liman olmuştur.
Dünyanın her yerinden kendini darda hisseden, zulme uğrayan mağdur ve mazlumlar gelip Türk bayrağının altına Türkiye’ye sığınmıştır.
Bu Müslüman ülkede gayrimüslimlere dahi hiç kimse, hiçbir siyasetçi, “Kapatırım kapıları” dememiştir.
Şimdi bu tarihini ve dolayısıyla kendini bilmez, üstelik mübadil ve üstelik Cumhurbaşkanı adayı ve üstelik Cumhuriyet Halk Partisi’nden birisi diyor ki: “Kapıları kapatırım…”
Bu ne kin ve nefret…
Ve insanlık suçu…
Haydi, kendi itibarınızı düşünmüyorsunuz…
Böyle dengesiz, uçuk kaçık, saçma sapan konuşarak tarihin her döneminde mazlumlar ve mağdurlar için sığınılacak en güvenli yer olan Türk Bayrağının itibarını halel getirmeyin.
Nasıl ki bir Cumhuriyet’in ilk yıllarında mübadiller gelmiş, bugün de Suriyeliler ve Iraklılar gelmiş…
Mazlumun dini, dili, rengi, vatanı olmaz…