Kendi gerçeğini terk edip, hayallerini besleyen kişi mutsuz ve huzursuzdur. İyi bir eğitim sonunda yüksek bir mevki, dolgun maaş, ev, araba ile tamamlanan hayallerin içinde; üretim, verim, ahlaki değerleri koruma, sağlam bir nesil yetiştirme maalesef yok.  

Duyguyu yok eden, nasırlı kalpler maddi cephe için titiz, mana da savurgandırlar. Hayallerin tanzimine kapılanlar, hakikat olgusunu kendilerine göre evirip çevirerek, rahatlatırlar vicdanlarını.

Hakikati dışlayarak kurduğumuz dünya bizi yalana, riyaya, gösterişe, hırsa ve öfkeye sürükler. İmkân zorlanınca, manevi değerlerden kopuş başlar. Rızık endişesi ile hatayı hoş gören,  hakikati kendine uyduran bir yaşam savaşının içinde bulur insan kendini.

Çıkarlarımızı korumak için, yalan üzerine yalan eklemiş olmamız da yetmez. Karşımızdakini ezmek için planlar yaparız.

Maddi kaygı öyle bir zehirdir ki;  aklın, mantığın, kalbin dışında işler yaptırır insana.

Dün hayal edemediğimiz hayatı, bugün gerçeklerimizi terk ederek yaşamış olmanın sevinci ile unuturuz insanlığı. Mesela mübarek ramazan ayında, eşin dostun verdiği fitre, zekât parası ile okulu bitirip, iyi bir mevki elde ettiğimizde hem o dostları tanımayız hem de doğruluk ilkesinden ayrılarak, yalanın inşa ettiği düzenin bir parçası oluruz. Kendimize, sevdiklerimize ve değerlerimize ihanet ediş ile tamamlarız ömrü.

Unutuş, yenilmektir.  Oysa hayaller ve gerçekler arasında gezinen bizi, asli vazifemize çağırır Kur’an-ı Kerim. İlmi ile amil olan Müslüman, hakikatin içinden ayrılamaz. Bizim gerçeğimiz, bu dünyada emanet bir bedenin taşıyıcı olduğumuzdur.

Emek ile işlenmiş çocukluk hatıralarımız, rehberimizdir aslında. Bir gün arkadaşımı ziyarete gittiğimde, annesi bahçede olduğunu söyledi. Gördüğüm manzara beni çok etkiledi. Mağazanın girişi kabaklarla doluydu ve arkadaşım kabak çekirdeklerini çıkartıp temizliyordu. Harçlık için onları satacağını söylerken, lütfen sınıf arkadaşlarımız bilmesin diye de tembih edişi bugün gibi aklımda. Maddi durumları oldukça iyi olan arkadaşımın bu halini annem ile paylaştığımda, annem- ‘tek tek çıkarılan kabak çekirdekleri, işte emek budur dedi.’ çocukluğumuzdaki toprak kokusunu, zahmeti, alın terini ziyaret ettiğimizde tutunuruz gerçeklere.

Bugün ki nesil duygusuz, hissiz ve tepkisiz. Hazırcı, emekten yoksul, gerçeğin uzağında yetiştirdiğimiz gençler, tatminsiz. Ellerinde cep telefonları, ceplerinde kredi kartları, altlarında araba var ama mutsuzlar.  Rahat etmeleri için her türlü konforu sağladığımız çocuklarımız, boşlukta. Oysa çocuklarımıza iyi bir gelecek teminini hayal etmiştik. Halinden şikâyetçi, sorgulamaktan çok yargılayıcı, her şeye itiraz eden, manadan uzakta bir gençlik var karşımızda. Biz ne kadar gerçeklerden uzaklaşıyorsak, gençlik o kadar huzursuz.

           Yalanlarımız çok olduğu için, gerçeğin içine giremiyoruz. Şüpheci, güvensiz, kendine zulmeden bir karaktere dönüşmüş olmak hepimizi yorduğundan eminim.  Bugünün penceresine, Emile de Girardin’den bir söz bırakıyorum. ‘ Yalanın dostu, gerçeğin de düşmanı çoktur.’ Selam ile.