Zaman, felsefe, kavramları tekrar yorumlama, bolca düşünme, var olan bütün ilişkileri tekrar kılı kırk yararcasına ele alma, bolca dua etme zamanı.

Fertlerden oluşan tek yürek olma refleksinin eşi benzeri olmayan örnekliğinin tespit edilme zamanı.

Şimdi yazma dirilme kelam’a sarılarak direnme zamanı.

Kahpeliğin, karanlığın, vahşetin, alnına tetiği çekme zamanı.

Kitleler halinde onca insan algıladı ve duyumlarıyla harekete geçti ve durmadı, durdurulamadı.

Müzisyenler sesleriyle, sinemacılar imgelerle, yazarlar kelimelerle, ressamlar çizgiler ve renklerle bu yaşananları anlatmalı ve yorumlamalılar.

Yiğit bir oluş ortaya konuldu ve bir süreç başladı hiçbir gücün durduramayacağı bir oluş. Herhangi bir çokluk değildi bu birliktelik, kendi yaşam varlığına kast etmiş bir organizasyonun bir oluşumun karşısında diğerinden tamamen farklı bir ruh iklimi içerisinde teklerden oluşan ama milyonlara dönüşen bir çoklu oluştu.

Bu sadece bir his değildi, hissi yaşayan bireylerin kendilerinin de ötesine geçen bir oluşum haliydi, ortak bir kimlik, kolektif bir enerji.

Her fert özneler olarak karşılaştığı kalkışmanın deneyimlenmesine fırsat bile tanımadı. Zira daha önce deneyimlemişti ve çok acı çekilmişti.

Hem bu diğerlerinden çok daha öte, çok daha farklı bir durumdu. Bu küreseldi, bu hem iç, hem dış birliktelikliydi ve birbirinden ayırt edilemeyecek kadar organizeliydi.

Bu nedenle belki de darbe ve esaret sonuçlu bu kalkışma her fert için aynı görünmez kapıyı araladı, ortak ışığı ve bilinci içeriye aldı. Görünür kıldı. Her bir ferdin kadim ruh ve kültür kodlarından öte ama özdeş bir oluşuma dönüştü. Yaşandı ve yaşatıldı. Bu yüzden önüne geçilemedi.

Darbecilere göre her darbe kalkışması bir yaşam tarzı, bir yaşam biçimi ifade eder. Bu nedenle de durum hem çok tehlikeli hem de klinik açıdan cinnet haliydi. Sağlıksızdı, çabuk bozulmaya meyilli, kırılgan ve korkak bir ruha sahipti.

Haindi ve hainler korkak olurlardı.

Tarih boyunca da hep böyle olmadı mı?

İçinde bulundukları yaşamları onları aslında hapsetmişti. Kendilerini hapseden ne ise ondan kurtulma ve sonuca ulaşma alt bilinci de içiriyordu aslında bu kalkışma. Böylece yıllarca saklandıkları yerden dışarıya çıkabilecekler, gölgeden ışığa çıkıp görünür kılınacaklar, birlikte tekinsiz cesaretli bir kalkışma ile kendi inandıkları düzenlerini var edebileceklerdi.

Ne zordur yıllarca gerçek kimliğini saklayarak normal insanlar gibi yaşamaya gayret etmek, sürekli olarak tetikte olmak, kelimeleri seçmekte titiz davranmak, göze batmamak.

Kendilerini yıllar boyu gizleyen ve nihai hedef için hazırlık yapan bir organizasyon, düşman olarak gördükleri sisteme ve uygulayıcılarına ve kendileri gibi düşünmeyen insanlara artık biz varız ve bizim inancımız var bundan böyle büyük bir temizlik hareketi başlayacak diye haykırıyorlardı.

Mehdi ilahi adaletini ve düzenini bizim elimiz ile kuracak diye bağırmak bir anlamda kendi esaret zincirlerinin kırılmasıydı. Ama ne yazık ki zihni faaliyetleri sürekli saklanmak ve yer altında kalmak üzerine kodlanmış bu insanlar bu halde bile hala yalan söylüyorlar televizyondan okuttukları bildirilerinde hala gerçek niyetlerini gizliyorlardı.

Zira mevcut olamayacak kadar gölge, gölge olamayacak kadar da kimliksizdiler.

Tekrar ikincil bir yalan ile kitleleri kandırmak için çalışıyorlar, kimlik kazanıyorlar ve gölgelerden karanlık hayaletlere dönüşmenin azmini gösteriyorlardı. Nihai hedefe ulaşmış olsalardı o zaman gerçek yüzlerini görebilecektik. Gördüğümüz ise bize cehennemi bile aratacak korkunçlukta olacaktı.

Ancak kendi vakalarına, bir araya gelerek var etmeye çalıştıkları vakıaya ilişkin olarak medeniyetten uzak, çarpıtılmış ve akılsızlaştırılmışlardı.

Bir medeniyet tasavvurları yoktu tek inandıkları şey medeniyetsiz bir kölelikti. Köleler, içinde bulundukları köleliğin ezici gücü altında ondan kurtulmak yerine kimi zaman herkesi köleleştirmek isterler.

Akılsız kimlik planlı bir organizasyonla çarpık İslami sosa batırılmış zehirli ve asla İslam ile alakası olmayan düşüncelerin belli metotlar yoluyla zihnine zerkedilmesiyle oluşturulmuş makinelerdi. Bu makineler farklı alanlarda istihdam edilerek ve buradan kaynaklı bir üretim gerçekleştirip bunun üzerinden etki alanını oluşturarak bu yolla isyan başlatabildiler. Zira basma tuşları bir kontrolörün elindeydi ve bütün yaşananlar bu gün için hazırlanmıştı.

Tuşa basılmasıyla başladı halkın şanlı direnişi  ile durduruldu.

Haindi ve hainler korkak olurlardı.

Tarih boyunca da hep böyle olmadı mı?