İnsan inanç ve değerleri ile insandır. Tam da bu noktada gücü elinde tutan taraf değer ve inançlarına dönük algı yönetimi ile insanları yanına çekme çabası yürütür. Bazen de savaşlarla dizayn etmeye kalkar.

Bu güç merkezi veya merkezlerinin yürüttüğü çaba, kimi zaman sinema filmleri ile kimi zaman televizyon dizileri ile ve diğer iletişim araçları ile ortaya çıkar.

Mesela Müslüman genç, Hıristiyanlığı hiç bilmese de gişe rekorları kıran filmleri izlediğinde Hristiyanlığın öğretilerini bilinçaltına yükleyebiliyor. Sadece dini öğretiler değil, yaşam ve kültür empozesi de çoğu zaman filmlerle yapılır. ‘Hollywood’ filmlerine milyar dolarlar harcanmasının arkasında işte bu planlar yatar.

Peki bizim değerlerimiz neden sinemalara yeterince yansımıyor? Bizde onca Müslüman âlim varken ve imrenilesi örnek yaşamları ortada dururken, yabancı kültür empozesine neden maruz kalıyoruz?

Bunlar esasen hep aklımda dönüp duran konular… Gerçi son dönemlerde TRT’nin dizilerinde bu yönde önemli katkılar olduğunu inkâr etmemiz mümkün değil. Bu tür yapımcıların artmasını ve bu yöndeki filmlerin desteklenmesini cani gönülden dilemekteyim.

Önceki gün başlayan 3. Milli Kültür Şûrası’nın açılışında konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kültür hayatımıza katkı sağlamayan etkinlikler konusunda dikkatli olmamız gerektiğini belirterek, “Çağımızın en büyük sorunlarından biri kültürel sığlaşmadır. Günlük üretilip, günlük tüketilen işlerle kültür ve medeniyet inşa edilemez. Kalıcı ve uzun vadeli işlere yoğunlaşmak zorundayız. Özellikle gençlerimizi bir ustanın, bir üstadın dizinin dibinde oturtarak bir sanat öğrenmeye teşvik etmeliyiz. Sosyal medyanın, televizyonun kültürümüzü yiyip bitirmesine göz yumamayız. Bu imkânların kendi kültürümüzü yeni kuşaklara aktarma konusunda etkin bir şekilde kullanmanın yollarını aramalıyız” dedi.” dedi. Duygularımıza her zaman olduğu gibi kültür alanında da tercüman oldu Cumhurbaşkanı Erdoğan…

Numan Kurtulmuş’un Kültür ve Turizm Bakanı olması sonrası kültür faaliyetlerinde bu noktada müthiş bir heyecan ve çaba ortaya çıktı. Numan Bey her döneminde başarıyı yakalamış bir kişilik. Devamının geleceği ile ilgili umudum çok.

Kültür bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü önemli bir filme destek oldu. Bunu yazmadan geçmek eksiklik olurdu. 7 şehirde yaşamış, 7 İslam büyüğünü tema alınan Uluslararası Yed-i Velayet 7 Vilayet Kısa Filmler… Bu festivalin İstanbul gösterimi yapıldı. Dünya çapında Türkiye’yi temsil eden ve ilk tasavvufi film festivali olan Yed-i Velayet 7 Vilayet projesinde İbni Sina- İbni Haldun- El Biruni gibi birçok öncü isim beyaz perdeye taşındı.

‘Yed-i Velayet 7 Vilayet’ filmlerinin yapımcısı ve yönetmeni Eda Sürmeli’yi aradım ve çalışmalarından dolayı kutladım. Sürmeli, bu yönde yeni çalışmalar ortaya koymak üzere gönüllü 200 kişilik ekiple yoğun bir çalışma yürüttüklerini anlattı ve şunları söyledi:

“Bu yıl, Farabi, İbn-i Sina, El Biruni, İbn-i Rüşt, İbn-i Haldun, Molla Fenari, Ali Kuşçu’yu tema alan filmleri İstanbul ve Bursa’da yazlık sinemalar aracılığı ile ücretsiz halka gösterdik. Bursa Ticaret ve Sanayi Odası’nın desteği ile final yaptık. Bu filmleri Cannes Film festivaline, Los Angeles, Berlin, Toronto gibi birçok uluslararası festivalde temsile hazırlanıyoruz. Amacımız, İslam coğrafyasının değerlerini doğru, anlaşılır bir şekilde, etik ve estetik filmlerle dünyaya duyurmak.”

İslam karşıtlığı yaparak milletin algıları ile bu kadar oynandığı bir dönemde böyle girişimleri destekleyen Kültür ve Turizm Bakanlığı’nı da kutlarım. Ayrıca örnek yaşamları ile tarihe mal olan İslam alimlerini gençlere tanıtan Eda Sürmeli’yi ve ekibini de tebrik ederim. Müslümanın hayattaki tek derdi Allah’ın (cc) rızasından başka bir şey olamaz.

Selam ve dua ile…