Bir gurbete çıkmak vardır, bir de gurbette doğmak vardır…
İlk etapta gurbete çıkmak daha zor gibi görünse de gurbete doğmak zorun da zorudur…
Her çocuk kendi vatanında doğup büyürken, sen bir Türk çocuğu olarak anaokulundan itibaren bu topraklara ait olmadığını hissedersin iliklerine kadar…
Hissettirirler sana bunu…
Yaramazlık yaptığında veya sınıfta sesini yükselttiğinde “Burası Türkiye değil” derler sana. Ya da “Nereden geldiysen oraya git” der sana oyunda kavga ettiğin arkadaşın…
Ayakların tedirgin basar yere, şansın varsa yaz tatillerin Türkiye’de geçer, iple çekersin…
İple çekersin bayrağını görebilmeyi, iple çekersin içinde domuz var mı acaba duygusuna kapılmadan canının istediği her şeyi yiyebilmeyi…
İple çekersin dedeyi, dayıyı, babaanneyi…
Almancı derler gerçi sana orada ama çok üstüne alınmazsın yabancı görülmeyi, çok üstüne alınmazsın sana çocukluğunu dar edenlerin kimliğiyle anılmayı…
Dar bir çevrede büyürsün, akrabalarının yerini diğer gurbetteki Türk tanıdıklar alır.
Birçok şeyi bilmezsin; örfünü kültürünü, dilini, çevrenden değil vakti varsa annenden veya babandan öğrenirsin…
Memlekete gittiğinde gülerler senin görmemişliğine, en basit şeyleri bilmeyişinle dalga geçilir…
Gurbette doğduysan, nereye gidersen git yabancısındır…
Gurbette doğduysan, bir başka seversin vatanını…
Bir başka sızlar burnunun direği, hücrelerin ait olduğu topraklar aklına geldiğinde…
Almanlar çok sert mizaçlı insanlardır, kendilerini herkesten üstün görürler, iki dünya savaşına sebep olup ikisini de kaybetmelerine rağmen, üstelik tarihin gördüğü en büyük ve en iğrenç soykırımın faili olmalarına rağmen, geçmişlerinden ders çıkarıp sosyalleşmeyi başaramamışlar… Tabii ki geçmişlerinden dolayı resmiyette pişman görünüyorlar, tabii ki bugün özür diliyorlar, tabii ki bugün gösterdikleri İsrail ve Yahudiseverlikle günah çıkarmaya çalışıyorlar, ama bu şekli evcilleşme sürecinden ülkedeki diğer yabancılar hiç nasibini almadı.
Zaten bir millet, 60-70 yılda ne kadar değişebilir ki? İşte, Türkiye örneğine bakın, neredeyse bir yüzyıl olmuş Osmanlı gideli, ama normal bir Türk vatandaşının üzerinden hafif tozunu aldığın zaman altındaki Osmanlı torununun hâlâ parladığını görüyorsunuz.
Hah işte Almanlar da öyle… Hafif kazıdığın zaman siyah, kırmızı, sarı boyayı altındaki gamalı haç ışıl ışıl parlıyor.
Ve işte bu Nazi artığı millet, çocukluğundan itibaren zehir eder hayatını. Komşulukta, okulda, işyerinde, çarşıda, pazarda yani günlük hayatınızın tamamında, Almanya’da istenmediğinizi bir şekilde hissettirirler size.
Oysa Türkiye’den yalvar yakar iş gücü istemişti Almanya 1960’ların başında. Gelen Türk işçilerini bando ile karşılamışlardı, zira ihtiyaçları vardı o gün…
Erkek nüfusu ya İkinci Dünya Savaşı’nda ölmüş ya da esir düşmüş olduğu için, çok ciddi bir iş gücüne ihtiyaç vardı.
Türkiye’nin gençlerini el âleme kölelik yapsın diye göndermek bizim devletimizin hatasıydı…
Avrupa’da at oynatan ecdadın torunlarını, Avrupa’ya köle olarak pazarlamak hataydı…
Bunca olumsuzluklara rağmen “Neden dönüp gelmiyorlar” diye soracaksınız şimdi…
Almanya’ya gelen ilk nesil için dönüş kolay, zaten çoğu dönmüş durumda, ama gurbete doğanlar için hiç de kolay değil, üç nesildir Almanya’nın şartlarına alışmış ve çevresini, ailesini, işini orada kurmuş bir jenerasyondan bahsediyoruz.
Türkiye’ye dönseler, sudan çıkmış balık gibi iş ve sosyal ortama ayak uydurmaktan korkuyor Almanya’daki Türkler’in çoğu.
Üstelik Türk nüfusun büyük çoğunluğunda, temelli dönecek maddi birikim de yok…
Ancak bütün bu korkulara rağmen, Almanya’da ırkçılık ve Türk karşıtlığı arttıkça Türkiye’ye kitle dönüşler olacaktır.
Zira artık Almanya’nın tutumu, tahammül sınırlarını zorluyor.
Devletimiz, mübadele dönemindekine benzer kitle dönüşlere hazırlıklı olmalı…