Kırgız edebiyatının dev ismi Cengiz Aytmatov’un “Gün Olur Asra Bedel” kitabı “bir insanlık durumu” olan mankurt kavramını konu edinir.

Nayman Ana efsanesi olarak da bilinen hikâye özetle şöyledir:

Sarı Özek bozkırını işgal eden Juan-Juanlar etraftaki küçük obalara/kabilelere kan kusturmaktadır. Gençleri kaçırıp köleleştirmekte, çadırları yağmalamakta, insanları en şiddetli işkencelerle öldürmektedir. Bu acımasız eşkıya sürüsü Naymanlar’a da saldırmış, gençleri kaçırmıştır.

Nayman Ana’nın oğlu Coloman da bu esirler arasındadır.

Juan-Juanlar, gücü kuvveti yerinde olan gençleri bozkırın ortasına götürüp önce kafalarını kazımakta, sonra saçlarını tek tek kökünden çıkarmaktadır. Hemen oracıkta kesilen bir devenin derisi yüzülüp, derinin en kalın yeri olan boyun kısmından bir parça alınıp, gençlerin kan-revan içindeki kafalarına sıkı sıkıya sarılmaktadır.

Gün geçtikçe sıcaktan genleşen deri esirlere katlanılmaz acılar vermekte, uzayan saç içeri doğru büyümektedir. Şiddetli acılara dayanamayanlardan çoğu ise hayatını kaybetmektedir. Büyük bir yokluk içinde günlerce kızgın çöl güneşinin altında bekleyen gençlerden ayakta kalanlar artık hafızasını kaybetmiş, delirme noktasına gelmiş ve tam bir ‘köle’ olmuştur.

Coloman da ‘deri geçirme işkencesi’ne maruz kalmış ve tam bir mankurta dönüşmüştür…

Romanın kahramanı Coloman, ne annesi Nayman Ana’yı, ne çocukluğunu, ne obasını, ne babası Dönenbay’ı… Hiç kimseyi hatırlamaz ve en sonunda tek bir okla annesini kalbinden vurup öldürür.

Hikâye böyle devam edip gider…

Tasması sahiplerinin elinde olan mankurt sürüsünün 15 Temmuz’da ülkeyi nasıl bir felakete sürüklediğini hep birlikte gördük. Her geçen gün ihanetin, alçaklığın nasıl bir köle-efendi denklemi içinde gerçekleştiğine dair fotoğraf daha netleşiyor.

Nurullah Çetin, “Mankurtluk Külahı” (Berikan Yay. 2011) kitabında mankurtun özelliklerini mealen şöyle tarif eder:

Mankurt, benliğini kuran geçmişinden, hatıralarından, kişisel tarihinden uzaklaşmış, onları unutmuştur. Öteki olana benzemiştir.Kimliğinin temel unsurlarından olan annesini, babasını, ait olduğu kabileyi, milleti, soyunu ve tarihini bilmez.Sahibine kayıtsız şartsız itaat eder, verilen emirleri anında tereddüt göstermeksizin yerine getirir. Bir tür robota dönüşmüştür.Kaçıp kurtulmayı, isyan etmeyi, itaatsizliği, özgür olmayı düşünmez.Akıl melekelerini kullanmaz, düşünmez, muhakeme etmez, mukayese yapmaz.Kendisine verilenlerle (yiyecek, giyecek, bilgi) yetinir.Kendisinin mankurt olduğunu kabul etmez.

Şimdi elimizdeki fotoğraf karesine yeniden bakalım ve şu sorunun –FETÖ ve mankurt avanesini de işin içine katarak- cevabını birlikte arayalım:

Değerlerden, ilkelerden, kişilerden, olaylardan, olgulardan yola çıkarak günümüzün Juan-Juanları kimdir ya da kimlerdir?

………………

‘KÜLTÜRÜN İZİ’NDE…

Bir güzel adam…

Bir güzel Müslüman…

Her okuduğumda “Ah Güzel Bir Gün” dedirten şiirlerin usta kalemi Şakir Kurtulmuş…

Çıra Yayınları’nda başlattığı edebiyat serisiyle yayın hayatımızda vefa rüzgârı estirmeye başladı. Onlarca şiir, öykü, deneme kitabı yayınladı…

Meraklıları/ ilgilileri takip edebilir.

Bu seriden kendisinin de “Kültürün İzi” deneme kitabını neşreden Kurtulmuş, edebiyatımızın kadîm geleneklerinden olan mahfil meselesini şairler, yazarlar, dergiler, mekânlar ve kültür merkezleri üzerinden anlatıyor.

Sıcak, samimi, şiirsel, dokunaklı…

……………………………….

BİZ ŞEHİDE ‘ŞEHİT’ DERİZ!

Allah yolunda canını feda eden Müslüman’a ‘şehit’ diyoruz ve şehitliğin dinimizde en yüksek mertebe olduğunu biliyoruz.

Bu konuda onlarca Ayet ve Hadis var.

Dilimizde aşınan birçok kavram gibi şehitlik de ekseninden kaydırıldı.

“Demokrasi şehidi”…

“Devrim şehidi”…

“Basın şehidi”…

“Trafik kazası şehidi”…

“Ağaçtan düşme şehidi”…

Yapmayın Allah aşkına!

Gerçek şehitlerimizin ruhunu muazzep etmeyin!

…………………………

TADIMLIK

Yedi iklim dört köşeyi dolandım

Meğer dünya her tarafta bir imiş

Ben dünyayı Al’Osman’ın sanırdım

Meğer dünya yüz sultanlık yer imiş

Dadaloğlu