İnsanoğlu yaşadığı çevreden etkilenen ve yaşadığı çevreyi etkileyen bir varlıktır. İnsan içinde bulunduğu coğrafyayı yeniden şekillendirme, değiştirme ve geliştirme yeteneğine de sahiptir.

İnsanoğlunun bu yeteneği sayesinde bulunduğu tüm coğrafyaları, coğrafyanın özelliğine göre şekillendirerek medeniyetler kurmuşlar, medeniyetleri yıkmışlar, kültür alış verişinde bulunarak medeniyetlerini geliştirmişlerdir.

Yaşadığınız ortam ve zaman, insan ve insanlığa bir şey vadedemediği müddetçe sorgulanır. Nasıl ki derisini değiştirmeyen yılan ölmeye mahkumsa, kendisini gerek düşünce bazında, gerekse insanlığa sunduğu reçete bazında yenilemeyen toplumlarda çökmeye mahkumdur.

Kaotik ortamlarda bireyleri birbirine bağlayan bağlarda evvela bir gevşeme meydana gelir. Bu gevşeme ayrışmaları körükler, daha sonraki aşamada fay kırıkları oluşur ve toplum birbirinden ayrılır.

Toplumların geleceği ve bekası, gençlerine verdiği önem, gençlerine verdiği kaliteli eğitimle mümkün olur. Genç kelimesinin bir anlamı da “hazine” demektir. Farsçada. Hazineye sahip olmak, gelecek için aydınlık bir inşaanın müjdesidir. Gençliğimize sahip çıkmanın yolu, gencin dinamizmini kökleriyle buluşturmaktan geçer. Eğer kökleriyle buluşma ortamı inkitaya uğramışsa, o zaman da bu zincirlerin kırılması gerekir.

İçinde bulunduğunuz ortam ve şartlarda gençliğin eğitiminde istenilen sonuç alınamıyorsa yapılması gereken bellidir. Çağa ait olanı, eskimiş olanı yeni ile değiştirmektir. Bu değişim çok zor olacaktır, çağın, çağdaş firavunları buna direneceklerdir, hatta sizi ölümle bile tehdit edeceklerdir. Çünkü çağa yeni bir söylemle girmek, dinazor ve fosillerin ölmesi anlamına geldiğinden, var güçleriyle direnecekler, çağın geçerli akçesi olan ne varsa hepsini sunacaklar.

Tıpkı Mekkeli müşriklerin Peygamber Efendimiz’e(sav) sundukları gibi; “Sen ortaya attığın bu mesele ile şayet mal ve servet elde etmek gayesinde isen, mallarımızdan sana hisse ayıralım, hepimizin en zengini olasın. Eğer, bir şeref peşinde isen, seni kendimize reis yapalım. Yok eğer bu sana gelen, görüp de üzerinden atmaya kuvvetin yetmeyen bir evhâm, cinlerden, perilerden gelme bir hastalık ve sihir ise, doktor getirtelim, seni tedâvi ettirelim. Seni kurtarıncaya kadar mal ve servetimizi harcamaktan geri durmayalım.”

Düzenlerini bozdurmamak için daha nice teklif yapacaklar, her defasında daha fazla vaatlerde bulunacaklar…

Çağın prangalarını kırmak ve çağa yeni bir şey söylemek için verilen mücadelede sabırlar zorlanacak ve şu cümleler çağa damga vuracaktı; “Güneşi sağ elime ayı da sol elime verseniz vallahi ben davamdan vazgeçmem.”

Bozulan sistemi değiştirmek için davasından vazgeçmedi. Yeni söylemle yeni sistem inşaa etti. Eskiyen ve eskiye dair her şeyi yıkarak. Yeni bir ümit aşıladı gençliğe, gençlere, mazlumlara, ümitle bekleyenlere.

Ümmet bizden yeniden var olmak için bir işaret, bir söz beklemekte. Çağı aşacak, çağların ötesine seslenecek bir söz eylem bekliyor. Yeniden bize ait olan, bizden olan, bu coğrafyanın ümidi olan, tamamen biz kokan bir eğitim sistemi kurabiliriz.

Çağa meydan okuyabiliriz, damgamızı vurabiliriz. Bunu yapacak güçte, kudrette, önderde hazır. Güneş artık bizim üzerimize doğuyor. Silkinme, dirilme, çalışma vakti…