Geçtiğimiz günlerde farklı ortamlarda gençlerle uzunca konuşma fırsatı buldum.
İlk gruptakiler Ankara’da ikamet eden, üniversite öğrencisi ya da mezunu gençlerdi. AK Parti tabanı diyebileceğimiz ailelerin çocukları olan bu gençlerin anne babaları, önümüzdeki seçimler için de tercihlerini değiştirmeyi düşünmediklerini söylüyor. Gençlerin ise kafası karışık. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı sevdiklerini ifade ettiler ancak cevaplanmasını bekledikleri soruları mevcut. Örneğin adalet, sosyal refah, işsizlik gibi konularda soru işaretleri var.
Görüşmemizde Mansur Yavaş konusu da gündeme geldi. Başarılı bulduklarını söylediler. “Mesela ne yaptı ve niçin başarılı?” sorusuna ise tatmin edici bir cevapları olmadığını gördüm. Somut olarak söyledikleri tek icraat, Yavaş’ın mahallelerindeki yoksullara market kart dağıtması oldu. Melih Gökçek döneminde yapılıyormuş ancak görünen o ki Yavaş yeni bir icraat gibi anlatmayı başarmış. Yavaş ile ilgili diğer kanaatlerin hepsi kulaktan dolma… Hiçbir icraat ortaya koymadan kendini başarılı göstermeyi becerebilmek de bir maharet.
Ankara’da görüştüğüm ikinci gruptaki gençler ise AK Parti’ye karşı ilk gruba göre biraz daha mesafeliydi. Onların gerekçeleri oldukça ilginç: “Cep telefonu niçin 30 bin lira? Bunun yarısını devlet alıyor istediğimiz telefonu alamıyoruz. Ben her istediğim an Amerika’ya, Avrupa’ya gezmeye gidemiyorum ama Avrupalı gençler istediği gibi geziyor. İstediğimiz hayatı yaşayamıyoruz.” Bu cümleleri bizzat duydum.Şımarıkça da bulabiliriz ancak böyle bir hakikatle karşı karşıyayız.
İnsan yerine konulmadığı hastanelerde, artık insanca muamele gören, sıfır kilometre arabalar çeken, bugün en kötü ihtimalle ev, araba alma hayali kurabilen insanlar haline gelen Anadolu insanının çocukları yeni bir Türkiye’ye doğdular. Onların ihtiyaçları ile anne babalarının ihtiyaçları aynı değil. Yoklukla imtihan edilmediler, hastane sefaletleriyle yüzleşmediler. Bir zamanlar 8-10 saatte gittikleri köylerine artık iki üç saatlik yolculukla lüks arabalarla ulaşabilmenin konforunu yaşıyorlar. Talepleri de bu doğrultuda şekilleniyor.
Üçüncü gruptakiler ise henüz 16-17 yaşında olan, bir lisede yatılı okuyan gençlerdi. Otostop yapan gençleri maske takmaları şartıyla arabaya aldım ve yaklaşık 1 saatlik yol boyunca muhabbet ettik. Onlar anlattı ben dinledim. Her biri çiftçi ve AK Parti seçmeni olan ailelerin çocukları olduğunu öğrendiğim bu gençlerin üçüde aynı fikirdeydi. “Abi Erdoğan’dan başka,bu ülkeye faydası olabilecek kimse yok ki…”
Bu gençler memleketin gidişatı için sorun olarak gördükleri problemleri de sıraladı. Onlara göre ilk sırada eğitim geliyor. Problemi ‘Okulda hiçbir şey öğretmiyorlar” diye özetlediler. Oysa kaldıkları yurt, okudukları bina henüz birkaç yıl önce sıfırdan yapılmış. Demek ki içini dolduramamışız.
Şikâyetçi oldukları diğer konu başlıkları ise adaletsizlik ve pahalılık oldu. Özellikle kamuoyuna mal olan adli cinayetler ve infial uyandıran konularda adalet mekanizmasının işlemediğini, suçluların bırakılmasının kendilerini rahatsız ettiğini anlattı gençler. Ve ailelerinin de pahalılık sebebiyle kendilerine harçlık vermekte zorlandığını söylediler. O gençleri köylerine kadar bıraktım. Türkiye’nin gerçeklerine dair söylediklerime ilişkin tepkileri, “Abi bize bunları kimse bu şekilde anlatmıyor” oldu. Bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar gençle konuşmak gençlerin tamamı için bir şey söylemek adına yeterli olmasa da bir fikir verecektir diye düşünüyorum.
Gençliğin kodları, hangi görüşten olursa olsun itiraz kültürü üzerine kurulu…Bu itiraz mekanizmasını yöneten yönlendiren ise işin doğası gereği muhalif olma güdüsü… Bu da muhalefetin sosyal medya trollerine kolaylık sağlıyor.
Gençler hakkında fikir sahibi olmak için; sadece ortaokulda, lisede, arka sıralarda köşe kapmaca oynayan, hocalarına saygısızlığın dibine vuran, eğitimle, okulla, öğrenmekle alakası olmayan ve sokaklarda düzmece röportajlarla bu ülkeyi yönetenlere karşı edepten yoksun ifadeler kullanan zirzoplara da kulak verecek değiliz elbette… Ancak bu gerçeği de görmezden gelemeyiz.
Onlar da tıpkı bu ülkenin geleceği için hayal kuran, çırpınanlar gibi bizim çocuklarımız. Temel meselemiz, kendisi ve ülkesinin geleceği için neyin hayırlı olup olmadığının bilincindeki gençlerin sayısını çoğaltmak. Ama bunu nasıl yapacağız?