Türkiye gibi zengin bir kültüre sahip ülkede, geleneklerimizi sürdürürken aynı zamanda modern dünyada da var olabilme meselesi büyük bir önem taşıyor. Zaman içinde dünya genelindeki değişimler, Türk kültürünün korunmasını zorlu bir mesele haline getiriyor gibi görünse de bu köklü mirası yaşatmanın ve modern dünyayla bütünleştirmenin yolları aslında iç içe geçmiş durumda. Son yüzyılda coğrafi sınırların ötesinden gelen etkiler, kültürel kimliğimizin geleceği konusundaki soruları daha da derinleştiriyor. Ancak unutulmaması gereken nokta, Türk kültürünün tarih boyunca kendini yeniden inşa edebilme yeteneğiyle ayakta durmayı başardığıdır.

Son dönemde artan Arap nüfusunun etkisi, ülkemizdeki kültürel mozaikte belirgin izler bırakıyor fakat bu yeni etkilerin bile Türk kültürünün temel dayanaklarını sarsacak kadar güçlü olmadığı açıkça görülüyor. Bin yıllık tarih ve kültürel birikim, bu dönüşümler karşısında bile sarsılmadan ayakta durabiliyor. Türk kültürü, hoşgörü, dayanışma ve zenginlik gibi değerleri bünyesinde barındırıyor. İslam'ın kabulü gibi büyük bir dönüşüm bile, yerel gelenek ve değerlerimize yeni katmanlar eklemek suretiyle onları köklerinden koparmadan gelişmemizi sağladı. Bu anlamda, Arap nüfusu gibi etkilerin sadece bu zenginliği beslemekle sınırlı kalacağına inanıyorum.

Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinde başlayan Batılılaşma hareketleri, modern dünyanın etkisini Türk toplumuna taşıdı. Bu süreçte geleneklerimizin modernleşmeyle çatışacağı düşünülse de aslında bir adaptasyon süreci yaşandı. Bugün bile bu dengeyi sürdürerek köklerimizi korurken geleceğe köprü olabiliriz.