Ne çok parantezler açtım hayata dair,
Ve ne çok tezler sürdüm namluya bir bir.
Şimdi karanlık çökmüş müdür hatıra ormanına,
Patika bir yol mu dur ipekten tutkularıma?
Sesler mi gelir geçmişten;
Sisler ardında kuş yuvaları, ekşi erik tatları,
Işık pırıltılarının oyunbozanlığı,
Ve kelebek ömrü ve kelebek ölümü hepsi bu…
***
Şimdi hayalet resmeder gibi,
Yarım yanlarından tutarak gölgeden düşlerimin,
Ay ışığına vuruluyorum ansızın.
Çığ düşüyorum karanlığına,
Ki bronz hattın ardında ayin suskunluğu:
‘Ateş desen, kan çiçek, çöl bronz, kar beyaz’
***
/Yağmur pencereye her vurduğunda ‘Kim o’ diyerek fırlıyorum dışarı. Ve deniz aşırı sihirlerle diriltiyorum ölmüş anılarımı, yarım ölçek kar suyu, şafak sessizliği, okyanus serinliği.
Küllerini biriktirip ruhuma estiriyorum. C/isimsiz ve yolu belirlenmemiş vadiler boyunca akarak herhangi bir kaderin titreşimine…
Dönüşler, ağlayışlar, ağırlığının tonuyla sessiz şehirler. Ve her limanda gemisiz kaptan. Serseri bir albatros gibi fırlayarak meçhul bir şairin dizelerinden, savrulup atılmalardan sahile vurmuş./
***
Yani bir tayın ele gelmez hırçınlığıyla,
Karanlığın alevin ve çölün kışkırtıcı tonuyla,
Ve her baharın en taze yüzüyle yani
Sana geliyorum;
Gözyaşlarım en keskin şaraptan daha soylu ve sert
Şehirlerim yetim çocukların yangın yeri.
Ellerim yine en korkunç silahım;
Ve ellerim çılgın kırmızı tutkusu düş rengiyle boyanmış.
Mecnunun seyir defterinde esrarını koruyan aymazlığım ile
Sana geliyorum yosun kokusu ile dirilterek ölümlerimi.
***
Bilyelerini cebine doldurarak uyuyan çocuklar gibi
Her seferinde yeni simlere açılıyorum.
Ve sarhoşluğuma yeni isimler türetiyorum
Önce milyon kez büyütülmüş güneşin kızıllığıyla
Bir coğrafya oluyorum gün batımı sahralara
İflah olmaz akşamüstlerinin ürkek heyecanıyla
Kaç mil yürümesi gerekiyorsa o kadar
Ve nereye varması gerekiyorsa işte orası.
Geçmiş mutluluklardan çılgınlık izleri ve yanık kokusu geliyor;
Dört şehir dört şiir ve dört sihirden.
Ne kadar kaçarsam o kadar yakın
Ve nerede vurulursam işte orası…
***
Hiçbir dile dönüşmeyen
Ve her anlama uyan tersinden
Bir örümcek gibi gezinerek ayak sıralarımda
Yüzyıldır ürperten dokunuşlarıyla
Ve her güneş muttasıl karanlığa akar
Sessizce indirir filikalarını suya
Ya gemisini kurtaran kaptan
Ya kaçıp kurtulan seraptan
Ve kelebek ömrü ve kelebek ölümü hepsi bu…