Kıymetli dostlar; bugüne kadar sizlerle birçok konuyu belgeler ışığında aydınlatmaya çalıştık. Birçok mekânı ziyaret ettik. Mekânların hikâyelerini konuştuk. Muriel Rukayser’in dediği gibi “Evren atomlardan değil hikâyelerden oluşur.” diyerek sokak sokak, mahalle mahalle, semt semt bu hikâyelerin peşinden koştuk. Ancak bugün ziyaret edeceğimiz yer daha önce ziyaret ettiğimiz yerlerden biraz farklı olacak. Bugün sizlerle birbirinden güzel onlarca insanın asırlara meydan okuyan bir medeniyet mücadelesine tanıklık edeceğiz. Evsize, aşsıza gönül kırmadan, en samimi duygularla yardım götüren güzel insanları Fatih’in Torunları 1453 Derneğini ziyaret edeceğiz.
“Biz ölmedik ki vatan bölünsün”
Bundan dört beş yıl kadar önceydi. İstanbul’da ziyaret etmeyi en çok sevdiğim semtlerden olan Balat sokaklarında birbirinden ilginç hikâyeler arasında kendimi kaybetmiş oradan oraya savrulurken oldukça yorulmuştum. Şimdilerde nezih ortamı ve muhteşem lezzetleri ile “Balat Antik Cafe” olarak hizmet veren ve Balat’a her gittiğimde mutlaka bir süre soluklanmak için vakit geçirdiğim Boğdan Voyvodası Dimitri Kantemir’in evine doğru giderken Vodina Caddesi üzerinde iki bina arasına asılmış bir pankart dikkatimi çekti. Pankartta “Biz Ölmedik Ki Vatan Bölünsün” “Fatih’in Torunları 1453 Sosyal Yardımlaşma Derneği” yazıyordu. Birden duraksadım. Daha önceden bu bölgede yaşanan birçok olaya hem tanık oldum hem de duymuştum. Özellikle son zamanlarda misyonerlik faaliyetleri adeta zirveye çıkmıştı. Böyle bir dönemde böyle bir pankartı asabilmek en başta büyük bir cesaret işi diye düşündüm. Çünkü bu pankart ülkemizin birlik ve beraberliğini istemeyen bu misyonerlerin tekerine çomak sokmaktı. Fotoğraf makinemi pankarta doğru çevirdim ve birbirinden güzel yürekli onlarca dost kazanacağımın ilk hamlesi olduğunu bilmeden deklanşöre bastım.
Bu olayın üzerinden çok fazla vakit geçmemişti. Bir meclis ortamında birkaç ortak tanıdık vesilesi ile Fatih’in Torunları 1453 Sosyal Yardımlaşma Derneği Başkanı kıymetli ağabeyim Polat Çakmak ile tanıştık. Bu tanışmadan sonra Polat ağabey ile Radyo Esenler’de “Osmanlı’da Vakıflar” üzerine bir program gerçekleştirdik. Bu programda çok zor anlar yaşadım birçok defa gözyaşlarımı tutamadım. İnanın o gün bu gündür bu güzel yürekli insanlarla birlikte yol yürümekten gurur duyuyorum.
Osmanlı medeniyetini yeniden inşa ediyorlar
Biliyorsunuz, Efendimiz (sav) zamanından itibaren İslam toplumlarında vakıfların çok ayrı bir yeri olmuş ve Osmanlı Devleti ile birlikte de bu sistem adeta zirveye ulaşmıştır. Vakıf sisteminin zirveye ulaşması demek Âlemlere Rahmet Efendimiz Hz. Muhammed’in (sav) “İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır. Malın en hayırlısı Allah yolunda harcanandır. Vakfın en hayırlısı da insanların en çok duydukları ihtiyacı karşılayandır.” Hz. Ömer’in “Dağlara buğday serpin Müslüman ülkede kuşlar aç kaldı demesinler.” sözünün asırlar sonra tekrar hayat bulmuş halidir aslında.
İşte Osmanlı Devleti’ni Osmanlı Devleti yapan “Osmanlı medeniyetinin” temellerini oluşturan bu vakıf sitemiydi. Sıkıntıları bertaraf eden de, olmaz denilen her şeyin bir bir olmasına vesile olan da “Halka Hizmet Hakka Hizmettir.” düsturu ile hareket ederek sadece Allah rızası için insanların bir araya gelerek kurdukları bu sistemin bereketi idi belki de. Yani aslında birçoğumuzun kendi kendimize ya da birbirimize sorduğu “Acaba ne zaman Osmanlı Devleti gibi güçlü bir devlet olacağız?” sorusunun cevabı da burada gizli. Ne zaman Osmanlı’nın zirveye taşıdığı vakıf sistemi inşa edilirse o zaman Osmanlı gibi adaletin, hoşgörünün zirveye çıktığı güçlü bir medeniyet inşa edebiliriz.
İşte, bugün bu uğurda mücadele eden, o günlere kavuşabilmenin gerçek sırrını çözen Fatih’in Torunları 1453 Derneği, medeniyeti tekrar tesis etmek için, ismine vakıf diyen, dernek diyen akla hayale gelmeyen bütçelere sahip birçok kuruluşun yapamadığını samimi yüreklerle yapıyor.
Fatih’in torunları burada: Karagümrük Aşevi
Derneğin Merkezi Karagümrük Stadı’nın hemen üst tarafında Dervişali Mahallesi Muhtarlığı’nın sokağında bulunan Karagümrük Aşevi. Bir gün yolunuz düşerse mutlaka ziyaret edin. Hatta bugününüzü perşembe akşamına denk getirebilirseniz perşembe akşamları saat 20:00’de Hakan Serbest Hoca tarafından gerçekleştirilen “Dinim İslam’ı Öğreniyorum” sohbetlerine de katılabilirsiniz.
Aşevinden içeriye girdiğinizde salonun orta yerinde Fatih Sultan Mehmet tablosunun hemen üzerinde “Halka Hizmet Hakka Hizmettir.” yazıyor. Gerçekten de burası evsizler, yurtsuzlar, kimsesizler, yolda kalmışlar, yoksullar için bir kapı olmuş adeta halka hizmetin merkez üssü olarak kullanılıyor. Derneğe bağlı olarak faaliyet gösteren aşevinde haftanın altı günü Polat Çakmak ağabey önderliğinde hayır sahiplerinin de desteği ile 700 kişilik dört çeşit sıcak yemek çıkıyor. Çıkan yemekler aşevinden ihtiyaç sahiplerine ulaştırılıyor. Gelemeyen alamayan hasta, yaşlı bakıma muhtaç kişilerin bizzat kapısına kadar gidiyor bu yemekler.
Türk yurdunda kimse aç kalmaz
Buradan yemek yiyen bazı kişilerle konuşma imkânı buldum. Yüzlerce insan yüzlerce binlerce hikâye… Birçoğumuzun belki de düşünemeyeceği kadar zor hayatlar yaşıyorlar. Evsizler, sokakta yaşamaya mecbur kalanlar, önceden varlıklı iken yokluk içine düşenler, terkedilenler, yurdundan göç etmeye zorlananlar, imkânsızlık içinde küçük çocuklarının karnını doyurmaya çalışanla, üzerine giyecek kıyafeti, ayağına giyecek ayakkabısı olmayanlar her birisi başka başka hikâyeler. Baktığınızda konuştuğunuzda her birisinin ağzından dökülenleri yazmaya kalksak gerçekten her biri ayrı ayrı roman olur. Garip gelecek ama sıcak yemeğe sadece aşevinden ulaşabilenler bile var. O kadar dua ediyorlar ki anlatamam…
Kimi sokakta kalıyor battaniye istiyor. Kimi başını sokacak bi baraka bulmuş karnını doyurmak istiyor. Kimi ağrı sızı içinde ilacını almak için yardım istiyor. Bu aşevi ecdadın bıraktığı mirasa sıkı sıkıya sahip çıkarak hepsine el uzatıyor. Öğlen yemekleri, akşam çorbaları, haftada bir kıyafetleri, temizlikleri, yıkanmaları, ilaçları, hastalıkları hepsi ama hepsi dışarıdan küçücük 1 oda ve bir mutfak gibi görünen ama içinde her gün onlarca samimi yüreğin hiçbir menfaat beklemeden sadece Allah rızası için çalıştığı ve İstanbul’un dört bir yanına umut ışığı olan bu aşevinden karşılanıyor.
Ama düşünmeden de edemiyorum ne zaman bu hale geldik biz? Ne zaman elimizi eteğimizi çektik bu gariplerden? Ne zaman uzaklaştık hayatın gerçeklerinden? Peki, soruyorum şimdi ne zaman tekrar özümüze dönüp biz olacağız?
Yılın projesi
Bu gönlü güzel insanlar benim bildiğim yaklaşık beş altı senedir belki de daha fazla zamandır her akşam Fatih’te Saraçhane Parkı’nın önünde çorba dağıtıyorlar. Kışın gecenin ayazında ellerindeki karton kolileri kendilerine ev edinmiş evsizlere battaniye dağıtıyorlar. Haftanın altı günü günde dört çeşit yemek çıkarıp öğle yemeği dağıtıyorlar. Sokakta kalanlar için kıyafet, ayakkabı kampanyaları düzenleyerek iç çamaşırından ayakkabısına kadar sokakta kalan evsizleri giydiriyorlar. Bayramdan önce stadyumlarda tıraşlarını yapıyorlar. Bunun yanında sadece insanlara değil hayvanlara da el uzatıyorlar. Aç olanları doyuruyor, tedaviye ihtiyacı olanları tedavi ettiriyorlar. Onlarcasının ellerinden tutup iş güç sahibi yapıp hayata kazandırıyorlar. Sokağa çıkma kısıtlaması olan bu günlerde de durmuyor İstanbul’un dört bir yanında kıyıda köşede yemek bulamayan evsizlere yemek servisi yapıyorlar.
Bu yıl Fatihin Torunları 1453 Sosyal Yardımlaşma Derneği öncülüğünde Polat Çakmak Ağabey’in üç yıllık büyük gayretleri sonucunda dünyada bir ilk olan “Seyyar Hamam” projesi gerçekleştirildi. O kadar ince bir düşünce ki “Şehit şühedanın kanları ve canları ile emanet ettiği bu topraklarda istemeyerek abdestsiz gezmek zorunda kalan evsiz kardeşlerimizi bu vicdani eziyetten kurtarmak.” İçin bir araç tasarlandı. Aracın içerisinde soyunma kabini, çamaşır makinesi, kurutma makinesi, duşa kabin, elbise dolabı, berber tezgâhı ve yemek dağıtma bölümü var. İhtiyacı olan kardeşimiz geliyor duşunu alıyor kıyafetlerini yıkıyor yemeğini yiyor ve gidiyor. İşin güzel yanı bu araç her gün İstanbul’un farklı noktalarında dolaşıp evsiz kardeşlerimize hizmet ediyor…
Sözün özü; ben burada şunu gördüm bu kapıdan girdiğinizde “Allah rızası” dediğinizde burada akan sular duruyor. Bütün iş güç bırakılıyor herkes seferber oluyor ve Allah’ın Razı olacağı her iş için canla başla çalışılıyor…
Var olsun Fatih’in torunları…