Sosyal medyada takip edenler belki denk gelmiştir, arkadaşlarımla birlikte İslam coğrafyasının muhtelif bölgelerinde elimizden geldiğince yetim Peygamberin (sav) garip ümmetinin dertlerine ortak olmaya, bir nebze de olsa yüklerini hafifletmeye çalışıyoruz. Bu çalışmalar bizi bazen işgalcinin zulüm ettiği mazlumla omuz omuza durabilmek için Mescid-i Aksa’nın bahçesine, bazen çocuklarının gözleri önünde, gözleri oyulmuş Arakanlı kadının yaralarını sarmak için Myanmar’ın yağmur ormanlarına, bazen “Ya Rabbi çocuklarım aç, bu dünyada Müslüman kalmadı mı?” diyen yatalak babanın derdine derman olmak için Tetovo’nun köylerine, bazen “Bu kardeşlerimiz Türkiye’den gelmiş, onlara sarılıp kokularını içinize çekin, onlarda Osmanlı’nın kokusu var.” diyen imamın cemaatiyle kucaklaşmak için Sahra Çölü’nün ortasındaki Adrar vahasına götürdü.
Bu yolculuklar esnasında yaşadığınız bazı şeyleri unutamıyorsunuz.
Geçtiğimiz şubat ayında Mali Bamako’nun Senou bölgesinde ülkenin kuzeyinden gelerek çöp dökülen alana sığınmış Pö kabilesine mensup mültecilere erzak ve ihtiyaç malzemesi dağıtıyorduk. Sosyal medyada paylaştığım görüntüleri belki görmüşsünüzdür, inanılmaz kirli, içinde milyarlarca sinek barındıran atık su tümseklerinin arasında derme çatma barınaklarda yaşayan bu insanlar kadar yoksul olanına ben dünyanın hiçbir yerinde rastlamadım. Birçok ailenin bir günlük gıdası dahi yok, çocukların tamamına yakını hasta, gıdasızlıktan karınları şişmiş, içecek temiz bir suya dahi ulaşmaları mümkün değil.
İşte böyle bir ortamda dağıtım yaparken, gözüm eline aldığı bir bez parçası ile sürekli ağlayan 4-5 yaşlarında bir çocuğun sırtını yelleyen genç bir kadına ilişti.
Olayı anlamak için bir süre izledim…
Tercümanımızla birlikte derdini sormak için yanına yaklaştığımızda adeta nefesimiz kesildi. Ayakları titreye titreye önümüzde duran yavrunun arkası belinden dizlerine kadar derin yanıklar içindeydi. İki hafta kadar önce naylon yakılan bir çukurun içine düşmüştü. O annenin çocuğunun acısını dindirmek için elinde o bez parçasından başka hiç bir çaresi yoktu, çaresizce yavrusunun acısını dindirmeye çalışıyordu. Ne doktor var, ne hastane, ne acıyı dindirecek bir merhem ne de o iltihaplı yaranın mikrobunu kıracak bir antibiyotik. Bu annenin yaşadığı çaresizliği bir an için hayal edin…
Allah bilir ama büyük ihtimalle o yavru o yaralarla o ortamda ölecekti.
Müdahale ettik, doktor ayarladık, ilaç ayarladık, her gün pansuman yapıldı ve ismi Toure olan bu yavrumuz 4 hafta gibi kısa bir sürede sağlığına kavuştu.
Bu çocuğun hayatını kurtarmak 450 TL tuttu. Belki bizim için küçük ama oradaki insanlar için ulaşılması neredeyse imkânsız bir miktar. Bu cuma yine gidiyorum, pandemi şartlarında zor da olsa Bamako’da bir yetimhane kuruyoruz, hem yetimhanenin inşaatı hem de yolumuzu gözleyen mağdurlara erzak, kıyafet götürebilmek için yollardayız.
Hangimizin eli ve gücü nereye kadar yeterse her birimizin bunu yapmakla mükellef olduğunu biliyorum. Biz şefkat Peygamberinin (sav) ümmeti olarak üzerimize düşeni yapmak zorundayız çünkü yaptıklarımızdan sorguya çekileceğimiz gibi yapmadıklarımızdan da sorguya çekileceğiz. Ben ferdi olarak elimden geleni yapma gayretiyle yola çıktım.
Dua eder dua beklerim.