Kuvvetli bir fırtınadan sonra geriye kırılmış dallar, sökülmüş ağaçlar, tarumar olmuş bir bahçe kalır. Fırtınanın kuvveti ne kadar şiddetli ise verdiği hasarda o kadar çok olur. Verilen hasar çabuk tamir edilmezse travması da derin olur.

2014 yılı Mart ayında 6528 Sayılı Yasa’nın 10. maddesi ile Milli Eğitim’de işte böyle bir fırtına esti. Fırtına dinince yüzlerce merkez ve taşra teşkilatında görevli ilçe milli eğitim müdürü ve il milli eğitim müdür yardımcıları görevlerinden alınarak, kendilerini “şahsa bağlı eğitim uzmanı” unvanı ile bir köşede buldular. Tarumar. Özlük hakları ve maaşları dondurulmuş olarak.

Yetişmiş, yetkin ve etkin olan bu kadro geri plana alındı. Halen dört yıldır da beklemekteler. Bu bekleyiş duvarda bir çatlak oluşturdu. Gün geçtikçe bu çatlak büyüdü büyüdü ve bina bu çatlaktan devamlı su almaya başladı.

Bu bekleme toplum nezdinde üç ana sorun meydana getirdi:

1- Ekonomik açıdan

2- Sosyal açıdan

3- Psikolojik açıdan.

Ekonomik açıdan yüzlerce ilçe milli eğitim müdürü, il milli eğitim müdür yardımcılarının yerine yenileri atandı. Böylece oraya atananlarında yerine yenileri atandı. Hal böyle olunca domino etkisi oldu ve bir işi için üç kadro tahsis edildi, üç maaş ödendi

İlk alınan grup 1309 kişi daha sonra emeklilik ve öğretmenliğe atananlarda sonra yaklaşık 800’e yakın kişi kaldı.

800 kişiye her ay devletinde kasasından yaklaşık 4000 TL çıktı ayda 3.200.000 TL ödendi. Yılda bu rakam 38.400.000 TL oldu. Aynı iş için iki kişi olunca bu rakam 76.800.000 TL devletin kasasından çıkmış oldu. 24 derslikli acilen 438 okula ihtiyacımız var. Her okul 5.000.000 TL mal olduğuna göre. Yılda 15 tane okul yapılmış olacaktı. Dört yılda 60 tane okul demekti.

Sosyal açıdan ise, görevden alınan her personelin bir çevresi var. Eşi dostu, akrabası vs. ağaç dalı yaprağı ile ağaçtır. Binlerce yaprak sallandı. Yüzlerce dal kırıldı. Bir küskünler ordusu meydana geldi.

Psikolojik açıdan ise kalifiye elemanların üretimden uzak oluşu ve kendi kozalarına çekilmeleri ruhsal sıkıntılar ve açılan yüzlerce dava ile kendisini gösterdi. Bakanlığı ile davalık oldu.

Bu arkadaşlarımız dört yıldır derdini anlatacak bir kapı bulamadı. Ne bürokratların ne de milletvekillerinin hakla ve halkın sorunları ile ilgili bir dertleri var. Onlar başka alemlerin başka dünyaların insanı. Duvarda oluşan bu çatlakları gör/e/mediler.

İnanıyorum ki Sayın Cumhurbaşkanımızın bundan haberi yok. Eğer olsa idi bu adaletsizliğe ve haksızlığa göz yummaz anında müdahale ederdi. Bu sorun bir türlü Sayın Cumhurbaşkanımıza ulaştırılamadı. Cumhurbaşkanımız sürekli eğitim meselelerinden rahatsız olduğunu dile getirmekte ve kamuoyu tarafından da bilinmekte iken bu dönemde tecrübenin göz ardı edilmesi ne kadar doğru?

Milletimizin inadına “DEVAM” dediği şu günlerde Sayın Cumhurbaşkanımızın bu küskünler ocağına uğrayarak duvarda açılan bu çatlağın tamiri için bir emir vermesidir. Bu bina buradan su almakta ve her geçen gün bu yara kangren olmaktadır. Bürokrasi ve milletin vekilleri kulaklarını tıkamış, üç maymunu oynamaktalar.

Yüzlerce kardeşimin bana ulaştırdıkları dertlerini buradan dile getiriyorum. Bu ülkeye yıllarca hizmet etmiş bu etkin ve yetkin olan kardeşlerimizin en azından dertlerini dinlemek bile çatlağın kapanmasına neden olacaktır.

Yola çıkmış olan bu gemimiz inadına “DEVAM”la yol alırken uğradığı her limanda bulunan küskünler ocağında bulunan ve dertlerini anlatamayan insanların dertlerini dinleyerek, yaralarını sara sara gitmesidir.