Kahve ilk akla geldiği anda içmeden kokusu buruna gelen efsane içecek. Milli içeceğimiz çayın, egzotik aroması ile tek rakibi.

Kahvaltı sonrası muhabbetin, karakterize duruşun en havalı içeceği.. 

Tarihine baktığımızda 14. yüzyıla dayanan kahvenin ana vatanı Etiyopya, eski adıyla Habeşistan'dır. 

İlk bulunması ile ilgili en geçerli hikaye Etiyopya Kaffa dağlarında keçi çobanlığı yapan Kaldi adındaki köylünün bulduğudur. Otlattığı keçiler adını bilmediği kahve tanelerini yedikten sonra çok hareketli, neşeli zıpır davranışlar sergiledikleri hatta geceleri hayvanların uyku haline girmelerinin zorlaştığını fark etmesi üzerine, bunu Etiyopya'nın sufilerine götürüp anlatmış. Onlar bunu saçma bulup yanan ateşin içine atmışlar. Atılan kahve çekirdekleri kavrulmaya başlamış bu esnada efsanevi aroması ortalığa yayılmış. Elde ettikleri kavrulmuş kahveler o günden sonra Yemen'e, Osmanlı topraklarına kadar gelmiş. 

Pişme şekli ile biz Türkler kahveyi keyifli hale getiren bir toplum olmuşuz. Osmanlı'da kahve o kadar önemliymiş ki sarayda 40 tane kahve ustası bunların da başında bir "kahvecibaşı" rütbesi olan kişi varmış. 

Zamanla Avrupa ' ya oradan da açılan kahve evleri ile Amerika'ya kadar giden kahvenin yolculuğu hangi coğrafyaya giderse gitsin insanların sohbetlerine, yalnızlıklarına dertlerine eşlik etmiş.

Üçüncü neslin zevklerine göre çeşit çeşit kahve içilmeye başlansa da verdiği keyif, buluşturucu özelliği, değişmeyen tek yönü. Türk toplumunda kız isteme seremonisinin yıldızı, arkadaşlıkların pekişmesinin mimarı, yapılan iş sözleşmelerinin son basamağı kahve yüz yıl önce de vardı, bundan sonra ki yıllarda da aynı önem ile var olmaya devam edecek.

"Bir kahvenin kırk yıl hatırı vardır..." sözüyle birbirimize daima sevgi, merhamet ve anlayış ile yaklaşmanın önemi kahvenin toplumumuzda ne kadar önceliği olan bir içecek olduğunun kanıtıdır. 

Kahve içecek dostunuz, kahve içecek keyfiniz bol olsun... 

Yeniden görüşmek üzere.... 

Hoşça kalın...