28 Şubat sürecinin Müslümanlar üzerinden bir silindir gibi geçtiği günlerdi. Devlet, bütün kurumlarıyla Müslümanların üzerine bir kâbus gibi çöküyor; başta Doğan Medya Grubu olmak üzere Show TV, Star vb. televizyonlar; İslam’a ve Müslümanlara saldırdıkça saldırıyordu. Müslümanların bir açığını bulmak için yapmadıkları kalmıyordu. Haber yapacak bir şey bulamadıklarında ise alçakça komplolarla müthiş bir algı operasyonu yürütüyorlardı. Ali Kırcalar, Uğur Dündarlar hele hele Reha Muhtar;dindar insanların üzerine karabasan gibi çöküyordu. O günlerde bunların yaptığı haberler psikolojimizi allak bullak ederken sığınağımız, Kanal 7’de Ahmet Hakan’ın sunduğu ana haber bülteni ve yine onun sunduğu tartışma programı ‘’İskele Sancak’’ oluyordu. Kanal 7 ve Ahmet Hakan, biz Müslümanların moral ve motivasyon kaynağıydı. Şimdi can ciğer kuzu sarması olduğu Ertuğrul Özkök, Ali Kırca, Uğur Dündar, Emin Çölaşan, Reha Muhtar vb.leri vuruyor; Ahmet Hakan, onlara karşı biz Müslümanları savunuyordu.
Ahmet Hakan, Müslümanlar arasında bir kahraman gibi görülüyordu. Zamanla yaşam tarzı, ara ara yaptığı çıkışlar; insanlara ‘’acaba’’ dedirtti. Mesela Yusuf İslam’ı canlı yayına çıkarmıştı bir gün. Ona neredeyse ‘Para, şan, şöhret sendeydi; neden Müslüman oldun?’’ dercesine saygısız bir üslupla bir yayın yapmıştı. Aynı günlerde Ali Kırca da canlı yayına çıkarmıştı Yusuf İslam’ı… Yusuf İslam’a karşı Ahmet Hakan’dan çok daha saygılıydı. Ahmet Hakan’da o zaman meğer karşı camiaya karşı gizli bir aşk varmış. Kendisinin hayalini kurduğu her şeye sahip olan Yusuf İslam’ın nasıl olup da bunları elinin tersiyle itip İslami bir hayat sürmeye başladığını aklı almamış, o sebeple böyle bir üslup kullanmış.
Sonra Doğan Medya Grubu’nun amiral gemisine kapağı atıp televizyonlarında program yapmaya başladı. 28 Şubat sürecinde mazlumların sesi olan Ahmet Hakan gitti, bulunduğu medya grubunun ve patronunun borazanlığını, gerektiğinde garsonluğunu yapan Ahmet Hakan çıktı ortaya… Bulunduğu grupta yerini sağlamlaştırmak, ‘’Ben de sizdenim.’’ mesajını vermek için Etiler, Nişantaş’ı kafelerinden çıkmıyor. Müftü bir babanın çocuğu olma, muhafazakâr bir çevreden gelme açığını(!) kapatmak için büyük çaba sarf ediyor. Aklı, beyaz Türklerden daha beyaz olması gerektiğini; buna uygun davranmasını söylüyor ama duyguları sürekli onu rahatsız ediyor: ‘’Sen buraya ait değilsin, bunlar kadar vicdansız olamazsın.’’ diyor. Ahmet Hakan da yazdığı yazılarda çoğu zaman bulunduğu gruptakiler gibi saçmalasa da insaniyetini ve vicdanını oranın yerlileri gibi tamamen bırak/a/mıyor. Bu sebeple de çok hassas olan konularda eski Ahmet Hakan’dan izler taşıyan yazılar yazıyor. Erbakan Hoca’nın kabrine gidip dua edebiliyor hâlâ…
İslami hassasiyet sahibi insanların gözünde eski itibarından geriye Müslümanca ve güzel olarak kalan; bir AHMET, bir de HAKAN… Gerisi yalan… Sahip olduğu itibarı müflis tüccar gibi harcadı. Nefsine uydu. Ama ben bir gün nefsine resti çekip ait olduğu yere döneceğini düşünüyorum. Kalplerin sahibi Allah değil mi? Ona da bir nasuh tövbesi nasip eder elbette…