Sandıkların “aşırı değerli” olduğu bir referandumu daha geride bıraktık. Alınan kararlar, hükümet etme biçimi ve değer yargıları bir mihenk taşı konumuna gelen sandığa sorulmakta.

Şimdiki halde, siyaset tahtası olarak üzerinde tutunacağımız sandıktan başka bir zemin aranmamakta. Haliyle de siyasette ilke ve değerler arayışı onlarca yıl daha devam edecektir. Buna bir örnek olmak üzere, Türk dilinde yazılmış yetkin bir siyaset öğretisi olan Kutadgu Bilig, toplumun refahını ya da devlet yönetiminde erdem anlayışını yani bugün de en temel ihtiyacımızı özetler.

Yusuf Has Hacib; hükümdar Kün-Togdı (Gündoğdu), vezir Ay-Toldı (Dolunay), vezirin oğlu Ögdülmiş (Övülmüş) ve derviş Odgurmış (Arif) tipleri üzerinden adalet, saadet, akıl ve aşk ekseninde siyaset bilgisi vermeye ve sonuçta erdemi işaret etmeye çalışır. Kültürel birikimimizin en temel eserlerinden biri olan Kutadgu Bilig, hükümdar ve vezir diyaloglarından birinde, üç ayaklı denge formülü üzerinde durur:

Bir gün hükümdar, elinde bir bıçak, sağında şeker, solunda acı bir ot öfkeli halde vezirini huzuruna çağırır. Vezir, hükümdara öfkesinin nedenini; bıçak, şeker ve acı otun hikmetini sual eder. Hükümdar şöyle der: Üç ayak üzerinde olan hiç bir şey bir tarafa meyletmez; her üçü düz durdukça, taht sallanmaz. Ey becerikli insan, elimdeki bu bıçak biçen ve kesen bir âlettir. Ben işleri bıçak gibi keser, atarım; hak arayan kimsenin işini uzatmam. Şekere gelince, o zulme uğrayarak, benim kapıma gelen ve adaleti bende bulan insan içindir. Zehir gibi acı olan bu Hind otunu ise, zorbalar ve doğruluktan kaçan kimseler içer. Bunlar kavga edip, bana gelirler ve ben hüküm verince, bakarsın, acı Hind ilâcı içmiş gibi, yüzlerini ekşitirler. Benim bu sertliğim, kaşlarımın bu çatıklığı ve bu asık suratım bana gelen zâlimler içindir. ister oğlum, ister yakınım veya hısımım olsun; ister yolcu, geçici, ister misafir olsun; Kanun karşısında benim için bunların hepsi birdir; hüküm verirken, hiç biri beni farklı bulmaz. Bu beyliğin temeli doğruluktur; beyler doğru olursa, dünya huzura kavuşur. (KB, b. 802-819: kutadgubiligmetni.appspot.com)

Bu sandık telaşından bir an önce çıkıp öncelikle işleri adalete, liyakate ve hakkaniyete göre yerine getirmeliyiz. Yaklaşık bin yıl önce söylenenlerin bugünleri rahatsız etmeyeceği icraatlar için çaba sarf etmeliyiz. Medeniyet inşası ve iyi nesil yetiştirmek için de hakkı üstün tutmalı, adaleti tesis etmeli, çocuklarımıza muhafazakâr olduğunu iddia edenlerin hakkaniyetli yaşadıklarını ve davrandıklarını göstermeliyiz. Aksi halde, koltuklarının üç ayağını da Gündoğdu’ya bağlayarak keyiflerine göre davranan, risk almadan, emek vermeden hoyratlık eden vezirlerin ve müşirlerin vebali ve sorumluluğu da Gündoğdu’ya bağlanmaktadır.

Halk genel itibariyle masum ve mazlumdur. Bu coğrafyada eşine az rastlanır bir medeniyet deneyimi hüküm sürmektedir. Başka millet ve memleket hikâyelerinde örneğine rastlanmayan kahramanlık destanları bu millete nasip olmuştur.

Bu toplumun emanetine tecavüz eden darbecilere ve terör eylemcilerine karşı devlet olarak bıçak gibi keskin olurken vatanını ve milletini seven, işini hakkıyla yapan, emeğini esirgemeyen insanlara da hakları teslim edilmelidir. Devletin esası adalettir, misyonu da huzuru ve refahı sağlamaktır. İnsanların kendilerinden emin olduğu bir emanetçilikten hiçbir koşulda ayrılmamak temel ilke olmalıdır. Devlet de millet de ancak bu temel üzerinde ayakta kalabilir.

Bu toplumda Odgurmış gibi irfan sahiplerinin olduğunu, her dönemde doğru söyleyip doğru yaşamaya çalışanların da bu üç ayaktan biri olduğunu unutmamalıyız.