Kıymetli okurlarım sizleri selamların en güzeli olan Allah’ın selamı ile selamlıyorum.
Gazi Osman Paşa’ya rahmetle…
Geçtiğimiz pazar günü Plevne Kahramanı Gazi Osman Paşa’nın vefatının 120. Sene-i devriyesi idi.
Paşa 1877-78 Osmanlı Rus savaşında (93 Harbi) Plevne Muharebelerinde tam üç defa 40.000 kişilik ordusu ile 250.000 kişilik Rus ordusunu bozguna uğratarak tarihte eşine az rastlanan büyük bir destan yazmıştır.
Plevne Kahramanı olarak her birimizin yakından tanıdığı Gazi Osman Paşa Osmanlı Devleti’nin son dönemlerine askeri başarılanının yanında siyasi çalışmaları ile de damga vurmuştur. Özellikle dağınık halde bulunan Müslümanların örgütlenmesi konusunda İstanbul, Hindistan, Mısır ve Ortadoğu’dabüyük bir gayret göstermiş, Osmanlı’da Avrupai tarzda yapılacak yeniliklere karşı çıkarak yeniliklerin öz değerlerimize bağlı olarak yapılmasını savunmuştur. Özellikle bu düşüncesinden dolayı birçok defa iftiralara maruz kalan paşa 1897 yılında görevinden istifa etmek zorunda kalmıştı. 1900 yılında 68 yaşında vefat ettiğinde türbesi Fatih Cami haziresine bizzat Cennet Mekân Sultan Abdülhamid Han tarafından yaptırılmıştır.
Unutmamak ve unutturmamak duası ile. Allah Rahmet Eylesin. Mekânı Cennet Olsun.
Çağlara meydan okuyan deha: El fakir-ül hakir
Yarın 9 Nisan Türkiye’de her yıl 9 Nisan tarihlerinde Türk mimarlık ve sanat tarihinde çok önemli yeri olan tevazuda “fakir” alçak gönüllülükte “hakir” olduğunu gösteren, kitabelere adı yerine “El fakir-ül hakir” ya da güçsüz karınca manasındaki “mur-ı natuvan” mahlaslarını kullanan Mimar Sinan’ı Anma ve Mimarlar Günü.
Dünya tarihinin en büyük mimarı olan Sinan, Kayseri’nin Ağırnas ilçesinde dünyaya geldi. Yavuz Sultan Selim döneminde Kayseri’den getirilerek İstanbul’a yeniçeri ocağına alınmıştır. Ocakta aldığı eğitimin ardından Kanuni Sultan Süleyman döneminde Boğdan Seferi esnasında sadece 13 günde bir köprü kurmuş, Prut Nehri üzerine kurduğu bu köprü ile ordunun karşı yakaya geçirilmesini sağlayarakdehasını kanıtlamıştır. Daha sonra Selimiye’den Süleymaniye’ye, Süleymaniye’den Şehzadebaşı Camii’ne, Anadolu’nun dört bir yanından Kutsal topraklara, Ortadoğu’dan Balkanlara yaptığı eserlerle yüzyıllardır isiminden hayırla söz ettiriyor…
Her eserine ayrı bir mana yükleyen Sinan’ın ilginç bir eserini ziyaret edeceğiz bugün sizlerle;
Kılıç Ali Paşa Camii…
Papazlık hayalinden kaptan-ı deryalığa
“GiovanniDionigi Galeni” ya da Batılıların tabiri ile Occhiali’yi tanıyarak başlayalım…
İlk duyulduğunda ismi kulağa oldukça yabancı geliyor ancak kendisi birçoğumuzun ismini belki defalarca duyduğu Kılıç Ali Paşa’dan başka birisi değil.
İtalya / Kalabriya doğumlu İtalyan kökenli balıkçı bir ailenin çocuğudur. Küçüklüğünden beri hep papaz olmak istemiş ve bu hayalini gerçekleştirmek üzere gemiyle Napoli’ye giderken, Cezayirli korsanlarca ele geçirilmiştir. Cezayirli Ali Ahmet Reis tarafından esir alındığı rivayet edilen Ali Paşa, esir düştükten sonra İslamiyet’i kabul edip Müslüman olmuş ve Ali adını alarak denizcilerin arasına katılmıştır.
Osmanlı Devleti’nin 10. padişahı ve 89. İslam Halifesi Kanuni Sultan Süleyman Han döneminde Barbaros Hayreddin Paşa, Turgut Reis ve Piyale paşaların bulundukları deniz muharebelerine katılmış, gösterdiği yararlıklar üzerine 1550’de, Sisam Adası kendisine verilmiştir. 1565’te İskenderiye Beylerbeyliğine tayin edilmiş, Mısır donanmasıyla Malta Seferine katılarak büyük yararlılık göstermiştir. Turgut Reis’in bu muharebede şehit düşmesi üzerine Trablusgarp Beylerbeyi olmuş, 1568’de Barbaroszade Hasan Paşanın yerine Cezayir Beylerbeyi olarak görevlendirilmişti. 1570’de Papanın teşvikiyle meydana getirilen Haçlı donanmasına karşı İnebahtı Deniz Savaşına katılmıştı. Papanın çağrısı ile oluşturulan İspanya ve Venedik donanması ile İnebahtı’da yapılan ve yenilgiyle sonuçlanan savaşta sadece onun otuz gemiden oluşan filosu kurtulabilmişti. 7 Ekim 1571’deki bu faciadan kurtulunca, İkinci Selim Han tarafından kaptan-ı deryalığa getirmişti.
“Koca kaptan” olarak da anılan Kılıç Ali Paşa İstanbul Tersanesi’nin genişletilmesinde, donanma gemilerinin daha büyük ve gösterişli yapılmasında rol oynadı. Kıvrak bir zekâya sahip olan Ali Paşa gemilerde kürek çekmeyi kolaylaştıracak ve hızlandıracak bazı değişiklikler yaptı. Navarin Limanı’nın girişine sağlam bir kale yaptırdı, top ve asker yerleştirerek bölgenin korunmasını sağladı.
Kanuni Sultan Süleyman, İkinci Selim ve Üçüncü Murad zamanlarında Osmanlı Devletine hizmet etti. 16 yıl kaptan-ı deryalık görevinde bulundu. Bu süre zarfında Yeni Saray’da padişah için bir hamam, Boğaziçi kıyılarında iki cami yaptırdı. Hanımı Selime Hatun da Fındıklı’da bir mescit yaptırdı. Her ikisi de muhtaçların ihtiyaçlarını giderir, binlerce kimseye muntazam bir şekilde aylık verirlerdi.
Ömrünün son günlerini İstanbul’da geçirdi ve burada öldü. Türbesi Mimar Sinan tarafından kendi adına yaptırılan Kılıç Ali Paşa Camii haziresi içerisindedir. Deniz cephesinde bulunan türbe, sekizgen planlı, derince bir niş içindedir. Kılıç Ali Paşa’nın sandukasının da bulunduğu türbenin bahçesi de kılıç ve yelken figürlü birçok denizcinin kıymetli mezar taşlarını barındırıyor.
Önce hamam sonra cami; neden mi?
Kılıç Ali Paşa Cami inşa ettirmek üzere devrin sultanından arazi ve izin talebinde bulunur. Fakat paşaya sultan cevaben “O, deryaların serdarudur, varsın muktedirse camiini de derya üzreyapsun! Yoksa O’na karadan bir karış yer vermem!” der. Bunun üzerine Kılıç Ali Paşa “Hünkârımız doğru derler, bizim evimiz de, mekânımız da deryalardur; o halde mabedimizin de derya üzre inşası uygun olur!” der ve Mimar Sinan’ın idaresinde deniz doldurularak bu heybetli camii inşa edilir.
Caminin en çok dikkat çeken yanlarından biri de Ayasofya’ya çok fazla benzemesidir. Bu benzerliğin sebebi iki farklı şekilde açıklamakta. Bunlardan birincisi bu isteğin bizzat Kılıç Ali Paşa tarafından Mimar Sinan’a iletildiğidir. İkincisi ise Mimar Sinan’ın yaptığı camilerin Ayasofya ile kıyaslanmasından dolayı bu eserini de Ayasofya’ya benzer inşa etme isteğidir.
Söz Sinan’a gelmişken üç kaptan-ı deryaya aynı sahil boyunca üç güzel cami yaptığını söylemeden geçmek te olmaz diye düşünüyorum. Kılıç Ali Paşa Camii dışında diğerleri Kasımpaşa’da Piyale Paşa ve Beşiktaş’ta Sinan Paşa camileridir.
Kılıç Ali Paşa, yaptırmakta olduğu ve bitmesini heyecanla beklediği cami inşaatını ara sıra gezer kontrollerde bulunurdu. Bir gün yine inşaata gelmiş, işçilerin çalışmasını kontrol ederken gözü bir ameleye takılmıştır. Güzel yüzlü, saf bir Anadolu çocuğuna benzeyen bu amele, sırtına kocaman bir taş almış, iskelenin basamaklarından yukarıya kadar çıkıyor, oraya varınca taşı yere koyacağına tekrar iskeleden aşağı iniyordu. Burada taşı yere koyuyor, sonra tekrar sırtına alıp yukarı çıkıp, tekrar aşağı iniyordu. Bu durumu fark eden Kılıç Ali Paşa, bu genç amelenin yanına giderek; Niçin böyle yaptığın sordu. Kılıç Ali Paşa’yı tanımayan bu genç:
“Efendi Baba, ben burada ameleyim, ücretle çalışıyorum. Üstelik bu inşaat mübarek bir cami inşaatıdır. Ben ise bu gece elimde olmayarak kirlenmişim. Şu vaziyete gusletmem icap etmektedir. Hâlbuki buralarda bir hamam yok, mesai de başladı. Bırakıp uzak bir yerdeki hamama gitsem, iş geri kalacak ve alacağım ücret bana helal olmayacak. Böyle kirli bir vaziyette de bu taşın cami duvarına konmasına da gönlüm razı olmuyor. Bu yüzden çok müşkül durumdayım” dedi.
Bir amelenin bu samimiyet ve sadakati Kılıç Ali Paşa’yı duygulandırdı. Bu genç delikanlıya önce kendisini tanıttı ve amelenin eline bir miktar para vererek başka bir semtteki bir hamama gönderdi. Sonra caminin mimarı Koca Sinan’ın yanına giderek:
“Mimarım, muradım odur ki, acele olarak hamam inşa oluna. Bırak cami inşaatımız biraz geri dursun. Evvel hamamı inşa ile Ümmet-i Muhammed’in istifadelerine, Allah rızası için bilâ ücret hizmete âmâde kılalım. Sonra camiyi tamamlarız” dedi ve hemen hamam inşasına başlandı. Hamamın bitirilmesinden sonra da cami inşaatı tamamlanmıştır.
Don Kişot Camii
Caminin birçok özelliğinin yanında belki de onun en çok dikkat çeken yanlarından biri de bu camide dünyaca ünlü Don Kişot kitabının yazarı meşhur İspanyol romancısı Cervantes’in amele olarak inşaatında çalışmış olmasıdır.
Cervantes 1569 yılında henüz 22 yaşındayken adının karıştığı bir yaralama olayından dolayı sağ bileğinin kesilmesi kararı verilince Roma’ya kaçmış. Ancak sağ kolunu kaybetmemek için kaçtığı Roma’da katıldığı İnebahtı Deniz Savaşı’nda sol kolunu kaybetmiş ve Kılıç Ali Paşa’ya esir düşmüştü.
Bu beş yıllık esareti sırasında esiri olduğu Kılıç Ali Paşa’nın Tophane’de yaptırdığı camide amele olarak çalışmış. Mimar Sinan’ın emrinde cami inşaatında çalışanların isimlerinin yazılı olduğu defterlere de ismi kaydedilmiştir…
Hızır aleyhisselamın namaz kıldığı cami
Cami hakkındaki ilginçlikler silsilesi sadece bunlarla da sınırlı değil tabi…
Yeri, Ayasofya’ya benzerliği, inşaatında yaşananlar kadar caminin açılışı da dikkat çeker. Halk arasında anlatılan ve dilden dile bu güne gelen bir hikâyeye göre üstü başı yırtık dökük, toz içinde bir ihtiyar, caminin açılışı esnasında Kılıç Ali Paşa’nın yanına gelerek;
Caminin açılışını ben yapacağım. Der.
Orada bulunan padişah ve diğer devlet erkânı bunu tuhaf durum karşısında şaşırırlar. Her ne kadar şaşırsalar da Kılıç Ali Paşa bir şartla bunu kabul edeceğini belirtir. Ve aralarında şöyle bir konuşma geçer
Bundan böyle bu camide tüm namazları sen kıldıracaksın.
İhtiyar da bu isteğe cevaben;
Her vakit değil ama her gün bir vakit mutlaka burada olacağım. Der.
Bu cevapla, ihtiyarın Hz. Hızır olduğu ortaya çıkar. Bu söylenti halk arasında o kadar kabul görür ki günümüze kadar ulaşan bir gelenek oluşur.
Hz. Hızır ile namaz kılmak isteyenler, bir tam gün boyunca bu camide namaz kılarlar.
Son olarak Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesine baktığımızda “Sanki selatin (sultan) camisidir, deniz kıyısında bir düz geniş yerde tek katlı şirin camidir. Bir şerefeli nazik minaresi var” diye anlatılır…
Unutmadan hatırlatayım Kültür Sanat programlarının evden gerçekleştiği bu günlerde yarın akşam 21:30’da Esenler Belediyesi Kültür İşleri Müdürlüğü’nün Instagram sayfasında ( @esenlerkultur ) İstanbul sevdalısı kıymetli dostum Yunus Kuriş ile Mimar Sinan’ı konuşacağız. Sizleri de bekleriz…