Rabbim, bizlere bu yıl da ramazan bahçesinde oruç meyvesini lütfetti, bayrama eriştirdi şükürler olsun.
Tüm günahlarımıza, nankörlüğümüze, zalimliğimize rağmen bizi nimetlere gark etti.
Affetmek, bağışlamak için çağırdı da çağırdı kapısına…
Ne kadar günahkâr, nankör, zalim olsak da hep tövbeye çağırdı “Ben, tövbeleri kabul edenim, esirgeyenim.” (Bakara 160) dedi.
İnşallah bizler de affolunmuş, mağfiret edilmiş, günahlarından arınmış kullarından olarak uğurlamışızdır ramazanı…
Rabbim; tekrarını sağlık, sıhhat, afiyet ve birlik içinde karşılamayı nasip etsin inşallah…
Şimdi bayramın içindeyiz, bayramı nasıl geçiriyoruz acaba?
Bayramı tatil görüp aylar öncesinden otel rezervasyonlarını yapıp denize, kuma koşanlardan mıyız?
Yoksa bayramı sıla-i rahim yapmak; anne, baba ve aile büyüklerine koşup ellerini öpmek, gönüllerini almak, bayramlarını varlığımızla gerçek bayrama çevirmek için dört gözle bekleyenlerden miyiz?
İnşallah ikinci kısımdakilerdenizdir… Aksi takdirde her bayramda geçmişi, eski bayramları özlemle yâd eden; el öpüp büyüklerine saygı göstermeyi bilmeyen çocukların ebeveynleri, huzurevlerinin kimsesiz yaşlıları olarak hayatımızı nihayete erdireceğimizden hiç şüpheniz olmasın!..
Bayramlarımızın,
Ana, bu bayram mı? Aman çok ayıp / Çocukken gördüğüm bayramlar hani?
Mübarek elleri öpüp, koklayıp / Yüzüme sürdüğüm bayramlar hani?
***
Bayram demek takvimdeki yazı mı? / Bayram hasret, bayram ağrı, sızı mı?
Açıp yüreğimi, yumup gözümü / Özüne girdiğim bayramlar hani?
(Abdurrahim Karakoç)
diye yakına yakına geçmemesi için bayramlarımızı ruhuna, amacına uygun olarak yaşayalım…
Yaza dönsün kışınız, bayramlar bayram olsun / Dert görmesin başınız, bayramlar bayram olsun demiş yine üstad…
Bayramların bayram olması bizim elimizde… Değişen dünyaya, değişen şartlara, değişen zamana rağmen değişmemesi gereken değerlerimiz vardır. Bayramlarımız da bunların başında gelir…
İnsani ve İslami değerlerimizi yitirmemek; insanlıktan çıkmamız için zorlayan hayat şartlarına karşı insan olarak, insani değerlerimizi yaşatarak hayatımızı sürdürmek için mücadele etmek şiarımız olmalı…
Maddiyatın esiri olmadan maneviyatı önceleyen bir hayat yaşama kaygısı içinde olursak mutluluğun da, huzurun da böyle bir hayatın içinde olduğunu idrak ederiz.
Kendimizi dünyanın hengâmesine kaptırırsak, maneviyatı hayatımızdan çıkarıp sadece maddi doyuma ulaşarak mutluluğu, huzuru elde edeceğimizi sanarak yaşarsak bir gün ne büyük yanılgı içinde olduğumuzu anlarız. Ama iş işten geçmiş olur.
Zira maddiyatla, şanla şöhretle, makam ve mevkiiyle mutluluğu yakalayacağını düşünenler, susuzluğunu tuzlu suyla gidermeye çalışanlara benzerler. Siz o tuzlu suyu içtikçe susuzluğunuz gitmediği gibi her geçen dakika susuzluğunuz artmaya devam eder.
Rabbim kâfire ve küfrüne karşı, İslam âleminin bir vücudun azaları gibi bütünleştiği, İslam coğrafyasında kan ve gözyaşının olmadığı bayramlara erişmeyi de nasip eylesin…
Bayramımız mübarek olsun…