“Ben Müslüman’ım ve Müslüman olarak kalmaya kararlıyım. Bu hayatımın sonuna kadar böyle devam edecek. Çünkü İslam benim için iyi ve asil olmanın en doğru ifadesidir.”

Asil komutan…

Bilge Kral…

Bosna’nın refakatçisi…

Güçlü lider…

1925 senesinin sıcak bir Ağustos akşamı imtihanların en güzeli ve en ağırı, en hüzünlüsü ve en meşakkatlisini yaşamak için dünya’ya geldi Alija İzzetbegoviç, kulağına isminden önce Bosna üflendi der büyükler.

Muzaffer bir yaşam için önce doğmalı, sonra asil kalmalısınız ama bunlardan önce Müslüman olmalısınız, yaşam ve ölüm arasında mekik dokuyan bir esarettir dünya, güçlü kalmak için elzem bir hayat yaşamalı insan…

“Bir kelimeyi hiç aklınızdan çıkarmayın: Devletin ne kadar önemli olduğunu hepimiz idrak etmeliyiz. Devletsiz bir millet boşluğa düşer, rüzgârda savrulup gider.”

Dedesi Alija 19. Yüzyıl’da Üsküdar’da askerlik yaparken Sıdıka adında bir Türk kızı ile evlenmiş ve bu evlilikten 5 oğlu olmuştur. Bunlardan biri de Alija İzzetbegoviç’in babası olan Mustafa’dır.

Kendisi ile aynı ismi taşıyan dedesi Šamac Belediye Başkanlığı yapmış ve tüm Yugoslavya tarafından bilinen bir zattır.

2 yaşından itibaren Saraybosna’da yaşamaya başladı. 6 yaşında Kur’an eğitimi aldı ve 1 yıl sonra da ilkokula başladı. Ailesi İslâmî duyarlılığa sahip bir aileydi. Özellikle annesi Hiba çok dindar bir kadın olarak hatırlanır. Ancak İzzetbegoviç, Müslümanları Avrupa’ya dışarıdan girmiş kimseler olarak gören bir çevrede yetişti. Saraybosna’da bir Alman lisesinde eğitim gördü. Bilime önem veren ve disiplinle çalışan bir öğrenci olarak tanındı.

2. Dünya Savaşı yıllarında Alija, Yugoslavya ordusu için savaşmayı reddederek Šamac’a baba tarafından akrabalarının yanına gidip yerleşmiştir.

Bosna Hersek, tarih boyunca her zaman arada kalmıştır, kuzey ile güneyin, doğu ile batının, Katolik ile Ortodoks’un, Sırplar ile Hırvatların, faşizm ile komünizm arasında. Arada kalmanın kendine mahsus sıkıntılarını aşmak için de hep bir seçenek vardı, Katolik veya Ortodoks olmak yerine Müslüman olmak, Sırp ya da Hırvat olarak isimlendirmek yerine Boşnak olarak isimlendirilmek. Bosna için amaç bu, Alija İzzetbegoviç içinse Bosna’yı İslam medeniyetinin bir parçası olarak tutmaktı amaç.

1918’de birinci Yugoslavya devleti kurulur. Bu devletin kurucu unsurları Sırplar, Hırvatlar ve Slovenlerdir. Boşnaklar kurucu unsur sayılmazlar ve Boşnaklar 3. yol formülüne başvururlar, savaşmak ya da ülkenin kurucu unsuru olmaya çalışmak yerine bağımsız bir siyasi güç olmak isterler. Bu ideal için Mehmet Sipahi önderliğinde Yugoslav Müslümanları organizasyonu kurulur, ancak 1929’da Kral Alexander Yugoslavya yönetimine el koyar ve bütün bu çalışmalar kesintiye uğrar, bu tarihten sonra yapılan toprak reformları ile Boşnakların topraklarının büyük bir kısmı ellerinden alınır, halk hızla fakirleşir ve devlet dairelerinde görev almaları engellenir, 1939’a gelindiğinde sahipsiz kalan Bosna’yı paylaşmak isteyen Sırplar Hırvatlarla bir pazarlığa oturur, aynı yıl Mehmet Sipahi şüpheli bir biçimde ölür, bu sırada İzzetbegoviç 14 yaşında bir delikanlıdır ve kendi anlatımıyla o yılları şöyle ifade eder.

“14-15 yaşlarındayken bir ara içimde dine karşı bir uzaklık, bir soğuma hissettiğimi hatırlıyorum. Bunda o sıralar okuduğum kitapların etkisi olabilir. Çünkü genç bir zihin olarak okuyacağım kitapları seçerken tutucu değildim. Öyle ki o kitaplar arasında ateizmi savunanlar bile vardı. O zamanlar arkadaşlar ile komünizm ve ateizm de dahil her konuda konuşur, her konuda okur ve okuduklarımız üzerine tartışırdık. Komünist demokrasi karşıtı bir tutumu yansıtmakla kalmıyor, tanrı düşüncesinin adaletsiz bir düzenin ürünü olduğunu söylüyor, dinin ezilen kitleler üzerinde afyon etkisi yaptığını savunuyordu. O zamanki şartlarda benim de bu görüşü benimsemem oldukça kolaydı ama ben insanın sorumluluklarından kolayca kaçabileceği tanrısız bir dünya anlayışını kesinlikle kabullenemezdim.”

Alija İzzetbegoviç, 17 yaşında kesin olarak İslam’a dönüş yaptı ve ölene kadar da bu yoldan ayrılmadı.

“Kur’an edebiyat değil, hayattır; dolayısıyla O’na bir düşünce tarzı değil, bir yaşama tarzı olarak bakılmalıdır.”

1938 yılında faaliyete başlayan, antikomünizim ve antifaşizmi referans alan “Genç Müslümanlar” hareketinin en etkili üyelerinden biri olan Alija İzzetbegoviç o yıllarda İslam’a hakaret eden birçok kişi ve kuruma karşı etkili bir rol üstlenmiştir.

“Her şey olması gerektiği gibi, ama bizim garibimize gidiyor.”

“Genç Müslümanlar ” hareketinin faaliyetleri 1945 yıllarında yasaklandı ve 14 üyesi yakalanıp tutuklandı. İçlerinde Alija İzzetbegoviç’in de bulunduğu 14 üye çıkarıldıkları mahkemece yargılandı ve 14 üyeden dördü idam cezasına çarptırıldı. Alija İzzetbegoviç ise 3 yıl ceza aldı.

1949 yılında “çok güzel bir kızdı” diye nitelendirdiği ve savaş sırasında tanıştığı Halida ile evlendi.

Hapishaneden çıkınca hayali olan hukuk fakültesine kayıt yapmak ister fakat babasının avukatı da olan Şükrü dayısının “bir sabıkalının bu alanda şansı olamaz” ısrarlarıyla hukuk okumaktan vazgeçer ve ziraat fakültesine kayıt olur. 3 yıl okuduğu ziraat fakültesine bir türlü ısınamayan Alija İzzetbegoviç fakülteden ayrılır ve kaydını hukuk fakültesine aldırır.1954’te girdiği hukuk fakültesinden 1956 Kasım’ında mezun olur.

O yıllarda Alija İzzetbegoviç ve Halida hanımın iki kız, bir de erkek çocukları dünyaya gelir.

1969 yılında yazılıp 1970 yılında yayınlanan “İslam Deklarasyonu” kitabının ilk versiyonunu kaleme aldı. Deklarasyonun ana fikri ise şuydu: İslam aleminin zedelenmiş hayal dünyasını onarmayı ancak İslam başarabilir.

En önemli ve en ses getiren eseri ise “Doğu Batı Arasında İslam” eseridir. Alija İzzetbegoviç’in kitapta bahsettiği ana fikir ise, “İslam tüm medeniyetlerin güzel yönlerini bünyesinde toplayan ve insanlığa mutluluğu getirecek en doğru yoldur.”

Alija İzzetbegoviç’e göre üç dünya görüşü vardı: İdealist, materyalist ve İslami dünya görüşleri.

23 Mart 1983 günü hakkında soruşturma açıldı ve çıkarıldığı mahkemece 14 yıl hapis cezası alanAlija İzzetbegoviç cezasının 2075. günü 25 Kasım 1988 günü tahliye edildi.

Hapishane’den çıkınca beraber hapis yattığı arkadaşları ile SDA, yani Demokratik Eylem Partisi’ni kurdu ve partinin lideri oldu. İlk defa liderlik sorumluluğu ile o zaman tanıştı.

Alija İzzetbegoviç’in kurduğu politik gücün bölgede sıkıntı çıkaracağını düşünen Sırplar ve Hırvatlar korktu, telaşa kapıldı. Nitekim 18 Kasım 1990’da Bosna Hersek’te ilk serbest seçimler yapıldı ve SDA 240 sandalyenin 86’sını kazandı. Aynı zamanda 7 başkanlık üyesinin 3’ü de yine SDA’nın oldu. Bu büyük bir zaferdi. Başkanlık konseyi oylamasında meclisteki diğer partilerin uzlaşmasıyla Alija İzzetbegoviç çok sevdiği ülkesine cumhurbaşkanı seçildi.

Bosna Hersek, tüm dünyaya bağımsızlıklarını kabul ettirmek için 28 Şubat-1 Mart günleri referandum yaptı ve referandum sonuçlarına göre halkın yüzde 99’u bağımsızlığa evet dedi. Amerika ve Avrupa, Bosna Hersek’i tanıdı. Sırplar buna karşı çıkarak tüm politik güçlerini kullandıysa da sonucu değiştiremediler ve Boşnaklara olan öfke artarak savaş hazırlıklarına döküldü.

1992 yılında Yugoslavya’nın en kalabalık ve en güçlü halkı Sırplar, Boşnakların önüne iki seçenek koydu: Ya büyük Sırbistan’ın bir parçası haline gelmek, ya da bağımsızlığı seçip çıkacak savaşta yok olmak. Sırpların bu savaşı kazanacağına kesin gözüyle bakılıyordu. Çünkü bir tarafta Avrupa’nın 4. büyük ordusu, diğer tarafta silahsız Boşnaklar vardı. Boşnaklar tarih boyunca hep yaptıkları gibi yine üçüncü seçeneğe sarıldılar: Direnmek. Ayrıca savaş başlarken Sırpların hesaba katmadığı çok önemli biri vardı: Savaş boyunca bu direnişin kalbinde duran adam, yani Bilge Kral Alija İzzetbegoviç.

Saraybosna’da insan avı başlamıştı. Silahlanan sivil Sırplar nokta atışı yapabilen özel tüfekleri ile saldırıya geçtiler. Savaşa silahsız ve savunmasız yakalanan Boşnak halkı için Saraybosna sokaklarında hayatta kalmanın tek yolu vardı: Hızlı koşmak. Saraybosna dünyadan bütünüyle kopmuştu ve ağır bir bombardıman altındaydı.

Alija İzzetbegoviç, Lizbon’a gidip bazı devlet yetkileri ile görüşmelere katıldı ve bir sonuç alamayınca geri dönmek için tekrar uçağa bindi. 2 Mayıs günü Saraybosna sokaklarında Karadziç komutasındaki Sırp askeri güçleri tarafından bir sokak savaşı başlatılmıştı. Uçaktan inince Saraybosna’da Sırp askerleri tarafından kaçırılıp bir karargâha alındı. Tesadüf eseri canlı yayında tüm dünya bağımsız bir ülke cumhurbaşkanının esir alındığını öğrendi. Bu kabul edilemez bir olaydı ama Avrupa ve tüm dünya bu olaya sessiz kalarak Boşnak halkını kendisi ile baş başa bıraktı. Boşnak savaşçılar ise misilleme olarak aynı gün büyük bir zafer ile Sırp general Milutin Kukanyats’ı rehin aldı ve mübadele ile Alija İzzetbegoviç serbest bırakılmasını sağladı. Bu mübadele Sırpların Boşnaklara karşı aldıkları ilk yenilgiydi.

Resmi olarak 20 Haziran 1992 başlayan savaş, 1995’te Alija İzzetbagovic’in “en çok ağrıma giden imza” dediği ve ABD tarafından dayatılan Dayton Anlaşması’nın imzalanmasıyla sona erdi. Savaşın başı dik, tek kazananı şüphesiz ki Bosna Hersek ve Alija İzzetbegoviç’ti. Sırplar ise kendilerine yakışır bir şekilde Srebrenitsa katliamında 3 günde 8 bin sivili katlederek bitirdiler savaşı. Bu katliam aynı zamanda 2. Dünya Savaşı’ndan sonra yaşanan en büyük sivil katliamdı ve halen hafızlarda yerini korumaktadır.

Alija İzzetbegoviç 8 yıl süren Bosna Hersek Cumhurbaşkanlığı görevini sağlık sorunları nedeniyle bıraktı ve 19 Ekim 2003 yılında Saraybosna’da vefat etti. Ölümü tüm Müslüman alemini üzüntüye boğdu. Ölümünün üstünden 13 yıl geçmesine rağmen fikirleri ve düşünceleri halen günümüzde etkili olan ender liderlerdendir.

“Hayat kısa sözüne hiç itibar etmedim çünkü yeterince uzun yaşadığımı düşünüyorum.”

Selam sana Bosna’nın refakatçisi…

Selam sana katliamların direnen sesi…

Selam sana güçlü lider…

Selam ve rahmet sana Alija İzzetbegoviç…