Dünyada Kurban Bayramı huzur içinde yaşanırken iki yerden farklı sesler gelir.
Biri İsrail, diğeri Türkiye.
İsrail Filistinli Müslümanlara bayramı zehir etmek için baskı ve zulmün dozunu artırır, şiddet kullanır.
Türkiye’de ise gazeteci “kılıklı” tipler bayramda toplum huzurunu bozmak için ellerinden geleni yaparlar.
“Kurban kesmeyin, parasını ihtiyacı olan çocuklara yardım yapın” diyerek Müslüman halka akıl vermeye kalkar, hadsizlik yaparlar.
Bu cüretin kaynağı nedir? Halkın ibadetini engelleme çabası, neyin sonucudur?
Bu topraklarda yarım kalmış bir hesaplaşma devam etmektedir.
Millet olarak İstiklal Harbi’nde bağımsızlığımızı ilan ettik fakat hala tam bağımsız olamadık.
Dünya güçlerinin halkımızı öz değerlerinden uzak tutmak için görevlendirdiği memurlar var. Bunlar on yıllarca askeriyede, bürokraside, medyada, siyasette ve sivil toplumda klikleşerek halkı köklerine dönmekten geri tutmaya çalıştılar.
Bu kişiler öyle bir illüzyon yaparlar ki; görüntüde bizden gibi görünür ama kökenine veya inancına baktığınızda asıl maksatları anlaşılır.
Kimliklerini gizleyen Sabetayist (Yahudi asıllı), Ermeni, Hristiyan, Ateist pek çok üst düzey kripto kişi, Türkiye’de bu halkın aleyhine çalışır.
Bunlar halkın Kurban kesmesine, Hacca gitmesine gıcık olurlar.
Ailelerin çocuklarına İslami eğitim vermelerine uyuz olurlar. Ailelerin değerler eğitimi taleplerini, haksız görürler.
Başörtülü bir personeli kamuda görmek istemezler.
Sakallı, sarıklı, cübbeli Müslüman gördüklerinde iğrenirler.
İslam kültürüne Arap kültürü diyerek dinimizi toplumdan soyutlamaya çalışırlar.
İşleri güçleri İslami pratikleri yıpratma üzerine kuruludur. Bunun için maaş alırlar.
Yeni bir şeyden bahsetmiyoruz. Yakın tarihimizde de bu kesim oldukça etkili olmuştur.
Ezanın Türkçe okunması, şapka takmayı reddeden şeyh efendinin asılması, Osmanlıca yazının- hicri takvimin terk edilmesi, camilerin ahıra çevrilmesi, Kuran-ı Kerim’in okunmasının yasaklanmasının ardında işte bu zihniyetin gayreti yatmaktadır.
Bu kesimin işleri yolunda giderken, üç siyasi karakter bir anlamda toplumun şansı olmuştur.
1-Adnan Menderes değerlerine sahip çıkan halkın, demokrasi sembolü olarak yeni bir dönemin başlangıcını ifade eder. Menderes döneminde Müslüman toplum, onca yenilmişlik ve sindirilmişlik sonrası ilk defa kazanmaya başlamıştır.
2-Necmettin Erbakan, kentli-dindar ve akademisyen bir kimlik olarak dini yaşam tarzını akademide ve siyasette görünür kılmıştır. Türkiye’de Müslümanlara özgüven vermiş ve öncü olmuştur.
3-Recep Tayyip Erdoğan Muhafazakar ve demokrat bir karakter olarak dindar olmanın gelişmeye engel olmadığını ispatlamış ve “din ayak bağıdır” diyenlerin dilinden bu argümanı almıştır.
Dindar Mutedil Sünni Türk profili, bahsettiğimiz kripto kesimin kabusu, toplumumuzun sigortasıdır.
Gelinen aşamada kripto kesimin maşası olan Beyaz Türkler ise sözcülük yapma görevlerini sürdüreceklerdir.
Kutuplaşmadan yakınan fakat dini değerlerimize saldırmaktan vazgeçmeyen bu kesimle, kutuplaşmak farz-ı ayndır. Müslümanın izzeti bunu gerektirir.
Türkiye’de dindarlar dava bilinciyle başlattıkları hak mücadelesini, legal çerçevede sürdürmeye güçlü bir şekilde devam etmelidir.
Muhafazakar toplumun bu çağdaki planı; sosyal ve siyasi kazanımlarını koruma, artırma bunun da ötesinde dini yaşam tarzındaki kaliteyi ve derinliği geliştirme olmalıdır.