Doğu Marmara Kalkınma Ajansı (MARKA) tarafından desteklenen “Bağımsız Hayatlara Dokunuş” başlıklı proje Yalova İl Emniyet Müdürlüğü tarafından hayata geçirildi. Proje kapsamında, bağımlı kişilerle çalışan kamu personeline yönelik “Motivasyonel Görüşme Teknikleri” eğitimi 21-22.08.2019 tarihlerinde paydaş kurum İl Sağlık Müdürlüğü’nde verildi. Yalova Üniversitesi adına iştirak ettiğim eğitime Belediye, Denetimli Serbestlik İl Müdürlüğü, İl Jandarma Komutanlığı, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü, İl Müftülüğü, Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürlüğü, İl Milli Eğitim Müdürlüğü ve Yeşilay Derneği Yalova Şubesi temsilcileri de katıldı.

Kurum temsilcilerinin uyumlu ve verimli katkı sunduğu iki günlük eğitimi başarıyla veren Doç. Dr. Itır Tarı Cömert’in aktardığı bilgi, gözlem ve tecrübelerini, istifadenin yaygınlaşması ve bağımlılık illetine daha en başından mâni olmanın önemine dikkat çekmek maksadıyla konuya ilgi duyanlar için uygun ara başlıklar ekleyerek özetledim.

Bağımlılığı Bir Beyin Hastalığı Olarak Tanımlamak

“Bağımlılık bir beyin hastalığıdır. Kullanılan madde, beyin hücrelerinin birbiriyle iletişimini etkilemektedir. Beynimiz reseptörlerle, bir çeşit anahtar-kilit sistemiyle çalışmaktadır. Madde kullanıcılarında bu sistem bozulmaktadır. Madde kullanımı prefontal korteksin; öğrenme, düşünme, algılama yetilerini kademeli olarak bozmaktadır. Böylece dürtü kontrolü ve irade çalışmaz hale gelmektedir.

Madde bağımlılığı mitolojik bilgilere açık bir alandır. Bağımlılar bir süre sonra maddeyi zevk için kullanılmazlar, artık maddeyi yoksunluk yaşamamak için kullanırlar. Maddeyi ilk kullandıklarında aldıkları etkiyi almak isterler. Bu da tolerans gelişmesine neden olmaktadır. DSM-5’in (Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı) en önemli kriterlerinden biri tolerans gelişimidir. Madde aynı etkiyi yaratmayınca bağımlı dozajı artırmaya başlıyor. Amaç zevk almak değil. Kilit-reseptör ilişkisi değişince madde alınmadığında yoksunluk belirtileri ortaya çıkmaktadır. Bu da fiziksel ciddi acılara yol açmaktadır. Bağımlı bu acıyı yaşamak istemediği için madde kullanmaya devam eder. Çözüm; yoksunluk belirtilerini en aza indirebilirsek, madde kullanımının önüne geçmiş oluruz.

Madde kullanımı bir sonuçtur, sebep değil. Toplumun her kesiminden insan madde kullanabilmektedir. Bağımlılar arasında sosyoekonomik ve sosyokültürel ayırımlar yapmak mümkün değildir. Yeşilay gibi önleyici sağlık tedbirleri almalıyız. Zira madde kullanımı bir çeşit intihar girişimidir. Dolayısıyla ontolojik olarak kendi varlığını ortadan kaldırma girişimidir.”

Dönüşü Olmayan Çıkmaz Sokağa Baştan Hiç Girmemek

“Maddeyle bir kez tanışmak teknik açıdan bağımlı olarak tanımlanmaya yeterlidir. ‘Biyolojik’ ve ‘psikolojik’ bağımlılık ayrımı 60’ların tanımı olup artık bu tanımı kullanmamak gerekir.

Maddeler; solunum, uyku vb. fiziksel hayati düzenimizi yöneten limbik sistemimizi de etkilemektedir. İlkel savunma mekanizmamız olan amigdala (badem) düzgün çalışmayınca gelen tehlikeyi fark edip tedbir almamız, savaş-kaç tepkisi vermemiz mümkün olmaz. Madde amigdalayı olumsuz etkiler. Dolayısıyla insanın kendisini tehlikeye atmasına yol açar. Yaygın anksiyete vb. durumlar da amigdalanın sürekli çalışması ve sürekli tehlike uyarısı vermesi sebebiyle aynı sonuca yol açar.

Yoksunluk halinde, psikotik ve şizofrenik ataklar tetiklenir, bağımlı halüsinasyonlar görmeye başlar. Beynin kimyasal düzeni bozuldu mu bunu geriye döndürmek mümkün olmuyor! Taze Çengelköy hıyarını turşu olduktan sonra geri döndürmek mümkün müdür?”

Kalıcı Çözüm İçin Doğru Soruları Sorabilmek

“Pazarlama politikalarıyla madde kullanımı da değişebilmektedir. İki, hatta üç hat ülkemizden geçmekte olup bu da maddeye erişimi kolaylaştırmaktadır.

Sigara bağımlıları sentetik esrar (bonzai) kullanmaya daha yatkın olmaktadır. Sigara ve alkol eşzamanlı olarak kolay ulaşılabilen maddeler olarak yaygın bağımlılık yapan maddelerdir. Komorbiditesi/eştanımlaması en yüksek madde alkoldür. Alkol vücuttaki suyu emerek çalışır.

Her bünyenin çalışma sistemi farklı olduğu için toplu çözümler sunmak söz konusu değildir.

Uyuşturucu madde kullanımını ne önleyebiliyoruz ne de tedavi edebiliyoruz. Bazı ülkeler ‘zarar azaltım’ politikası güdüyorlar. Bizim uygulayamayacağımız bir tür denetimli serbestlik… Bağımlılığa dinsel ve etik olarak, anane ve tıbbi açıdan da müdahale edemiyoruz. Tek yaptığımız, kullanım isteğini kesecek ilaçlar vermekle yetinmek!

Ülkelerin bağımlılıkla ilgili istatistikleri güvenilir değildir. Zira siyah rakamlar vardır. Eroin kullanımının en yoğun olduğu ülkelerden biri İran mesela. Uçucu madde ulaşımı kolay olduğu için dünyada çok yaygın kullanılmaktadır. Bazı temel nedenler varsayıyoruz ama hangi maddenin ne kadar ve niçin kullanıldığını tam olarak bilmek mümkün olmamaktadır. Çünkü kullanıcılar farklı maddelere yönelebilmektedir.

Kaçak afyon Afganistan, İran ve Irak’ta çok yaygın kullanılmaktadır. Tıpta çok önemli bir madde olan afyon üretiminde Türkiye dünya ikincisi, birincisi Hindistan. Bu kadar yoğun uluslararası ve iç denetime rağmen her iki ülkede de kaçak üretim yapılmaktadır.

Ülkemizde cezalar caydırıcı değil. Mesela bir gecede 30 bin lira kazanan bir işletme şikâyet halinde 5 bin lira ceza ödeyerek kapalı mekânda sigara içme yasağını ihlale devam etmektedir.

Sigara bağımlılığından küçük adımlarla kurtulmak tavsiye edilebilir. Aile ve çocuklarla daha fazla zaman geçirme, spor gibi etkinlikler sigarayı bırakma kararını olumlu yönde desteklemektedir.”

Bireyin Problemlerini Kendisinin Çözmesine Yardımcı Olmak

“Motivasyonel Görüşme” tekniğinde Sokratik sorgulama ile 5N1K gibi sorularla her bireyin kendi problemlerini kendisinin çözmesine yardımcı olmak esastır. Sokrat, Platon ve Aristo’nun Atina’da okulları vardı… Sokrat’ın çobana problem çözdürmesi gibi soruları doğru sorarsak muhatap sorunu çözebilir. Çapraz sorular sormuyoruz ve “Neden?” demiyoruz, yargılayıcı sorular yerine değişime yöneltecek sorular soruyoruz.

Motivasyonel görüşme tekniği, olumlu davranış değişikliği oluşturabilmek amacıyla kararsızlığı ortadan kaldırmaya odaklanır. Yeni döngüye alışmak ve davranışı değiştirmek için bireyin zamana ihtiyacı olacaktır. Değişim hepimiz için fiziksel olarak acı verici olduğu gibi psikolojik olarak da çöküntü vericidir.

Haz merkezi uyarılınca seretonin ve dopamin üretir. Uyuşturucu maddeler bu merkeze sürekli salınım yaptırmak ister. Bu da mümkün olmayınca sürekli madde alma ihtiyacı ortaya çıkar.

“Birey psikolojik rahatsızlığı olduğu için mi madde kullanır, madde kullandığı için mi psikolojik rahatsızlığı olur?” sorusu tavuk yumurta meselesi gibidir.

Bağımlılık; relaps (nüks) ile prolapse (arınma sonrası temiz kalınan dönem) arasındaki döngüdür. Tolerans gelişimi enteresandır; bağımlı 20 yıl bıraksa bile bir kullanımla maddeye yeniden dönebilir, hem de aynı dozajla! Bağımlılar travmatik bir kırılma yaşayıp da başetme mekanizması yetersiz kaldığında yeniden bildikleri ve güvendikleri maddeye sığınıyorlar. Bu yüzden bağımlı bireylerin iletişim kurma, kendini tanıma, karar verme, başetme becerisini geliştirme gibi yetilerinin güçlendirilmesi gerekir.

Bağımlılık genetik aktarımla çocuğa geçmektedir. Birçok araştırma bunu destekleyen bulgular ortaya koymuştur.

Bağımlılıkta “çay-sigara” gibi kognitif/bilişsel eşleşmelerin etkisi büyüktür. Zira bağımlılıkta sosyal öğrenme yöntemi çalışmaktadır. Mesela toplumda sigara içmek büyüme göstergesi kabul edildiği için gençler alkol ve sigaraya yönelmektedir.

Maddeye yönelmede tek etken kötü arkadaş grubu değildir. Merak, madde bağımlılığına başlamada %29 oranında etkilidir. Herkes merak eder ama herkes denemez. Aile, arkadaş çevresi ve toplum bu merakı körükleyebilmektedir.

Puberte; fiziksel değişim, cinsiyet hormonlarının aktive olması, ergen/adolesan olma, psikolojik bir süreç olup “ben de varım” diyen ergen bu süreçte yetişkin olarak varolmayı öğrenir. 11-16 yaşlarında yoğunlaşan bu süreç bazen 25 yaşına kadar sürer. Çünkü prefontal korteksin gelişimi 25 yaşına kadar devam edebilmektedir.

7 tirilyon kadar nöron (sinir ucu) ile doğuyoruz. Vücudumuzun tüm uzuvları yenilendiği halde ölen yeni sinir hücresi yenilenmiyor, sadece yeni yolaklar oluşturabiliyor. Kullanmadığımız sinir ağları budanıyor, kullandıklarımız besleniyor ve gelişiyor. 0-6 yaş arasında çocuğun kullandığı yolaklar ölmez. Bu yüzden çocuğa bu yaş grubunda çok fazla uyaran vermek gerekir.

Bizi diğer canlılardan ayıran en önemli özelliğimiz beynimiz değil beynimizi çevreleyen kortekstir. Bir canlının gelişmişliği korteks ile ölçülür. Korteks ne kadar kalınlaşırsa beyin yönetim işlevini o kadar başarılı yapar.

Bağımlılık sinir uçlarını tahrip ettiği için bu beyin hastalığı tedavi edilememektedir! Kimyasal bağımlılıkta detoksikasyon süreci 21 gündür.

Miller motivasyonu bir ‘kişilik özelliği’ olarak değil ‘değişikliğe hazır olma durumu’ olarak tanımlamıştır. Ona göre Motivasyonel Görüşme; “Kararsızlığı (ambivalansı) keşfetmek ve çözmek yoluyla değişim için içgüdüsel motivasyon oluşturan yönlendirici, danışan merkezli bir yöntem”dir. Amaç kararsızlığı azaltarak değişimi gerçekleştirmektir.

Bir iç motorla bir de dış motorla çalışırız. “Bak, o başardı ben de başarabilirim” diye içsel konuşma yaparız. Anamız babamız, öğretmenimiz vb. gaz verir, gözümüz keserse deneriz. Bu iki motorun dengeli çalışması lazımdır. Sürekli iç ya da sürekli dış denetimle hareket etmek doğru değildir.

Miller motivasyonel görüşme tekniğini alkol bağımlılarıyla çalışırken geliştirmiştir. Daha sonra Miller ve Rollnick detaylandırılmış halini birlikte geliştirmiş olup günümüzde kullanılan teknik budur.

Bağımlılar aynı davranışı yapar gibi görünürler, o yolda buluşurlar ama gerekçeleri farklıdır. Onları bu duruma iten içsel sebepleri bulmamız ve bağımlının maddeyi bırakmaya hazır hale gelmesini ve bırakmanın/temiz kalmanın devamlılığını kalıcı kılmamız gerekmektedir. Amaç bağımlıya istek duyduğunda bununla başaçıkma becerisi kazandırabilmektir.

Bağımlılarda direnç çok fazladır, yoksunluk nedeniyle maddeyi bırakmak istemezler. Sekonder kazançları da vardır; sorumluluk almazlar, çalışmazlar… Sistem madde bağımlısını beslediğinden bağımlılıktan kurtulmak zorlaşmaktadır. Motivasyonel görüşme direnci kırma ve yavaş yavaş değişimi gerçekleştirmeye ikna etme sürecidir.

Yetişkin, anne baba, arkadaş değil sınır ve kanun koyandır. Bu, çocuğun kişilik gelişimini engellemek değildir. Onun ‘kanun koyan’a ihtiyacı vardır. Gencin fabrika ayarlarını bozmamalıyız. Bir “bebeksin” diyoruz, bir “kazık kadar oldun” diyoruz. Ergen “ben birey olarak toplumun içinde varım” diyemediği için canımızı sıkarak, bizi öfkelendirerek “dikkat çekmek” istiyor. Bizi kendisiyle yüzleşmeye mecbur bırakıyor. Güç savaşı, varoluş savaşı başlıyor böylece. Ergende ya da madde bağımlısında hangisini beslersek onu güçlendirmiş oluruz.

Amaç bağımlının farkındalık kazanmasına, değişim kararı almasına, sürekli aktif olmasına yardımcı olmaktır. Bu bağlamda sosyal destek mekanizması çok önemlidir.

Motivasyonel görüşmede bağımlıya çözüm önerisi sunmuyoruz, çözümü onun bulmasını sağlıyoruz. Amaç kendisi için iyi olanı yapmaya çalışması için yüreklendirmek ve düşüncesini davranışa dönüştürmesini sağlamaktır. Sorular sorarak kendi kendine o soruları sormasını ve cevaplarını vermesini sağlıyoruz.

Bağımlının kendine yeterliliğini desteklemek, onun güçlü yönlerini açığa çıkarmak ve böylece ona bütün anahtarların kendisinde olduğunu anlatabilmek gerekmektedir.

Çevre şartları madde bağımlılığında önemli bir etkendir. Genç ailede karar mekanizmasına katılamayınca kendi kararını kendisinin aldığını göstermek için maddeye yönelebilmektedir. Bu şekilde “ben kendi kararımı aldım, buyurun bakalım” diye meydan okuyabilmektedir. Çevresini değiştirmeyen bağımlı bir süre temiz kaldıktan sonra maddeye yeniden yönelebilmektedir. Bu yüzden yeni bağımlıyı temiz kaldığı dönemde yeni bir sosyal gruba dahil etmek ve onu meşgul etmek oldukça önemlidir…”

Yalova’da ilgili kurumların temsilcilerini bir araya getirerek başarılı bir eğitime imza atan Narkotik Şube Müdürlüğü, ev sahibi İl Sağlık Müdürlüğü ve proje desteği sağlayan MARKA yöneticilerine, proje ekibine, katılımcılara ve eğitimci Doç. Dr. Itır Tarı Cömert’e toplumumuzun topyekûn iyilik haline yaptıkları somut katkılardan dolayı şükranlarımı sunarım.

Bağımlılığın sosyokültürel boyutunu bir başka yazıda ele almak umuduyla…

Kaynak:

TARI CÖMERT, Itır. (2019). “Bağımsız Hayatlara Dokunuş” (MARKA destekli Yalova Narkotik Şube Müdürlüğü projesi) kapsamında verilen 2 günlük eğitim sunusu. Yalova İl Sağlık Müdürlüğü, 21-22.08.2019.

ITIR TARI CÖMERT, BAĞIMSIZ HAYATLARA DOKUNUŞ, DOĞU MARMARA KALKINMA AJANSI, MARKA, YALOVA NARKOTİK ŞUBE MÜDÜRLÜĞÜ, YALOVA İL SAĞLIK MÜDÜRLÜĞÜ, BAĞIMLILIK BEYİN HASTALIĞI, MOTİVASYONEL GÖRÜŞME TEKNİKLERİ, BAĞIMLILIK, KARARSIZLIK, AMBİVALANS, YOKSUNLUK BELİRTİLERİ, AMİGDALA, BADEM, ZARAR AZALTIM, RELAPS, NÜKS, PROLAPSE, ARINMA SONRASI TEMİZ KALINAN DÖNEM, KOMORBİDİTE, EŞTANIMLAMA, PUBERTE, ERGEN, ADOLESAN, SOSYAL ÖĞRENME YÖNTEMİ, DETOKSİKASYON SÜRECİ, BAŞAÇIKMA BECERİSİ, SEKONDER KAZANÇLAR, DEĞİŞİM KARARI ALMA, KAÇAK AFYON, SOKRATİK SORGULAMA, MILLER VE ROLLNICK,