Çağ nüfusumuz yaşlı Avrupa kıtasının en genç, en dinamik nüfusuna sahip. Ülke nüfusumuzun %50’si 30 yaşın altında olması müthiş bir potansiyele sahip olduğumuzun da bir göstergesi.

Bu genç ve dinamik nüfusu aktif hale getirmek ve bu potansiyeli kinetik enerjiye çevirmek ancak doğru bir eğitim ve öğretimle mümkün olacaktır. Eğitilmeyen ve çağın şartlarına göre dizayn edilemeyen bir eğitim sisteminden ancak diplomalı vasıfsız insan grupları meydana gelir.

Eğitim ve öğretim çağına altı yaşında başlayıp, on iki yıl zorunlu eğitim ve dört yılda üniversite eğitimi ile tam on altı yıl sistemin içinde kalan bir fert bu on altı yıl boyunca tamamen simbiyoz bir yaşam geçiriyor ve üretime hiç katkıda bulunmuyor.

Gelişmekte olan bir ülkeyiz ve bizim on altı yılı heba edecek bir lüksümüz yok. Bu insan israfını kaldıramayız. Bu dönemde hiç üretime katkıda bulunmadan büyüyen neslin milli ekonomimize verdiği zarar tam yirmi beş milyon dolar. Korkunç bir rakam!

Bu gelişim yıllarını pasif ve edilgen olarak geçiren fertte, bir uyuşukluk meydan geliyor ve “ATALETE” düşüyor.

Atalet fizik biliminde “eylemsizlik hali” diye tanımlanır. Kişisel gelişim terminolojisinde ise; “AMACA YÖNELİK EYLEMLERE GEÇ/E/MEME” demektir.

Atalete düşen nesillerde; genellikle daha yavaş hareket ederler, tembellik, yılgınlık, yeis, miskinlik, adeta üzerine ölü toprağı örtülmüş gibi hareket eder.  Yumurta kapıya gelmeden harekete geçmez.  Bezginlik ve zevksizlik, hiçbir şeyden memnun olmama, işlerini yaparken sürekli erteleme, sürekli bir mazeret üretme, kendi dışındaki insanları suçlu görme, hayat bakışları karamsar, bu nedenle yaşama sevinçleri hayat enerjileri düşük.

Onları yanınıza çağırdığınız zaman genelde kaşlarını kaldırarak size bakarlar. Masanın üzerinde su ve yoğurt olmasına rağmen erindiklerinden ayran yapıp iç/e/mezler.  Biri gelene kadar beklerler.

Yaşam enerjisi düşük öğrenci ve öğretmen grubundan inevasyonu gerçekleştirecek, “çağa damga vuracak, çağın türküsünü söyleyip, çağları aşan” bir söylem geliştirilemez. Tam gün sınıfında pasif olarak oturan bir öğrenci ataletten kurtulamaz

Çocuklarımız bu atalet bataklığından kurtarabilmenin bir yolu eğitim sistemimizi yeniden tepeden tırnağa dizayn etmektir.  Bu noktada çağı doğru okumak ve anlamaktan gerekir.

Hayallerinin ve hobilerinin peşinden koş/a/mayan bir nesil sadece stabil olur. Çünkü her kuşak yetiştiği toplumun şartlarından etkilenerek büyür.

Üretmeye daha küçük yaşlarda başlamalı. Üretmenin zevkini bu yaşlarda almalı. İlkokul, ortaokul ve lise yılları boş geçirilmemeli. Bu yıllarda müfredat ve ders programları azaltılmalı, eğitim ve öğretim tam gün olmalı, birey derslerini okulda bittikten sonra hobisini gerçekleştirmek için ilgi ve yeteneğine göre kendisine uygun atölyelerin birinde veya birkaçında zamanını geçirmeli. Bu atölyelerde işin uzmanı öğretmelerle hayallerinin peşinden koşmayı öğrenmeli.

Bilimin dünyasına erken yaşta girmeli, o büyülü dünyada önce kendini gerçekleştirmeli sonra etrafına bir model olmalı, değer üretmeli. Yaptığımız atölye çalışmalarında bıkan ve pasif olan hiçbir öğrenci görmedim. Elektrik deneyleri atölyemizde öğrencilerimizden ne cevherler çıktı.

Kendi kuluçka makinasını yapan, kendi yaptığı makinada kendi civcivini üreten, bu konuda etrafına rehberlik yapan öğrencileri gördük. Derste başarısız olan öğrencilerin neleri başardıklarına şahit olduk.

“Eğer siz çocuklarınıza gemi yapmayı öğretirseniz onlar gemi yapacaklardır. Lakin siz çocuklarınıza açık denizlerin aşkını aşılarsanız gemi yapmakla kalmazlar onlar size birer donanma kurar.”