12. sınıf öğrencilerimden biri yanıma geldi. “Hocam, çok seviyorum; ben âşık oldum, ondan başka bir şey düşünemiyorum.” dedi. Yüzüne şöyle bir baktım, baştan aşağı iyice süzdüm, “Hiç inandırıcı değil.” dedim. Öğrencim şaşırdı, biraz da bozuldu ve “Niye ki hocam, neden inandırıcı bulmadınız?” dedi.

Ben de “Sende hiç âşıklık emaresi yok, sende hiç değişiklik göremiyorum.” dedim. “Âşık olunca insanda ne değişir ki aşk insanı nasıl değiştirir ki?” diye sordu. Ben de “Aşk adamı olgunlaştırır, adamı adam eder. Kişinin insani özelliklerini ön plana çıkarır. Kişi önce kendinden, sonra dünyadan geçer. Sende ise bu özelliklerin hiçbiri yok; hâlâ aynı sensin, sende olumlu hiçbir değişim göremiyorum.” dedim. İtiraz etti, kendisi hakkında yanlış değerlendirme yaptığımı ve kendine haksızlık ettiğimi söyledi. Ben de “Senin âşkını kim biliyor, kimlere söyledin âşık olduğunu?” dedim. O da neredeyse bütün arkadaşlarının ve yakınlarının bildiğini söyledi. Ben de buna karşılık, “Eğer ki gerçek âşık olsaydın sevdanı da sevdalını da böyle dile, ele vermezdin. Sevdanı kalbine gömer, yalnızca içine döner, bir mum gibi yanar, aşkından küle döner ve külü de yellere verirdin. Hâlbuki sen ne yapmışsın? Sevdanı dile (gönle) indiremeden dillere, aşkı ayağa düşürmüşsün, hâlbuki aşk yüceltilir ve kişiyi de yüceltir. Aşkı çevreye yayarak büyütmezsin, içinde yaşayarak büyütürsün. Ne kadar aşk acısı çekersen sen de o kadar büyürsün.” dedim. Öğrencim, biraz mahcup oldu; o pervasız, üst perdeden konuşan genç gitti. Yerine gözlerime bakamayan, bir an önce konuyu değiştirmek isteyen mahcup bir delikanlı geldi. Ama ben konuyu değiştirmeye pek niyetli değildim, devam ettirdim. “Aşk, insana daha önce yapmadığı şeyleri yaptırmıyorsa, bencillikten fedakârlığa, tembellikten çalışkanlığa, taştan pamuğa, maddiyattan maneviyata dönüş yaptırmıyorsa kişiye, o aşk yalandır, sahtedir; özde değil sözdedir, kalpte değil gözdedir.” diye devam ettim. “Bu ise aşk değildir. Leyla, Leyla derken artık Mevla, Mevla demeye; namaza, namazdan sonra sevdiğini söylediğin kişi için dakikalarca duaya, gizli gizli gözyaşı dökmeye başlamamışsan sende aşk da yok, âşıklık istidadı da yok.” diyerek bombanın pimini çekip gencin eline bıraktım.

“Şairler aşk ile ilgili neler demiş bilir misin?” dedim; bilmeyeceğini, bilse de artık hatırlayacak ve dile getirecek takatinin kalmadığını bile bile… “Ya Rab, bela-yı aşk ile kıl âşina beni/Bir dem bela-yı aşktan etme cüda beni…” ya da “Aşk imiş her ne var âlemde/İlim bir kıyl ü kal imiş ancak…” beyitlerini hatırlattım. “Mende Mecnun’dan füzun âşıklık istidadı var/ Âşık-ı sâdık menem, Mecnun’un ancak adı var.” diyebiliyorsan bana aşktan bahset demeyi de ihmal etmedim.

Son olarak “Aşk insanı inşa etmiyor, imha ediyorsa onun adı aşk olmaz. Bundan sonra gözüm üzerinde olacak; okul başarın artıyor mu, daha bir insan olabiliyor musun, çevrende bıraktığın intiba değişiyor mu?” dedim. Bundan sonra çok farklı bir kişi göreceksiniz hocam, diyerek ayrıldı yanımdan.

Sonra şöyle mırıldandım: İnsanlar; vatanını sevdiğini söylüyor vatana ihanet ediyor, bir kadını sevdiğini söylüyor kadına ihanet ediyor, çevreyi sevdiğini söylüyor çevreye ihanet ediyor. Her gün biriyle aşk yaşadığını söyleyip fuhşiyata sürükleniyorlar.

Aşk, hiç bu kadar ayağa düşmemişti…

“Aşk adamı olgunlaştırır, adamı adam eder. Kişinin insani özelliklerini ön plana çıkarır…